
Bilginin, fikrin dışında gelişen ve olgunlaşan toplumların sloganları çok olmakla birlikte, öfkeden yana, kavgaları da, kaybedenleri de çok olur… Hele günümüzün kadim ülkesine, milletine bakarsak; bütün bunları hak etmek için ne yaptık, düşüncesine cevap aramak istiyorum.
Cehaletin, bilgisiz ve görgüsüz olması bir başka şey, görgü ve bilgiyi reddedip kendi karanlığında yarattığı sağlıksız, tutarsız davranışlarla saygı aramak ise apayrı bir şey…
Cehalet sözcüğü kadar topa, taşa tutulmuş başka bir sözcük var mıdır bilemiyorum. Elbette vardır ama şimdi konumuz cehalet olunca, bilgiye sahip insanların günah keçisi yapılan sözcükleri, insanları bile nasıl ödüllendirdiklerine bir bakalım.
Victor Hugo’nun cehalete bakış açısı; “ Ben aydınım!” diyenlerin kuyruk sokumunu titretebilir…”
“Hiçbir şey cehaletin çekingenliğine denk değildir, cehaletin cesaretinden başka!
Bilmemek denemeye davet eder. Cehalet bir düştür ve merak eden düş, bir kuvvettir. Bilmek bazen alıkoyar ve sıklıkla da bir işten vazgeçmeyi önerir. Kristof Kolomb gökbilimci olsaydı Amerika’yı keşfedemeyecekti.
Avrupa’nın en yüksek dağına (Mont Blanc) çıkan ilk kişi bir çoban, Balmat oldu.”
Bu düşünceler cehaleti ipten alıyor görünüp, onu da kendi payını, hakkını iade ediyorsa, Victor Hugo gibi bir yazarın, şairin ve devlet adamın düşünce pınarları ve olgunluğundan ne kadar beslendiğini de gösterir.
Aynı Hugo, cehaletin hakkını verip onu biraz teskin edip, yüzyılların dışlanmasından kurtarsa bile son sözünü de söylemekten vazgeçmez;
“ Bu arada bu olayların, merak eden cahil düşüncenin yolu çıkıp başarılar kazanmanın istisna olduğunu, bunların bir yasa olan BİLİMİ hiçbir şekilde zedelemediğini belirtelim.
Cahil bulabilir, sadece bilgin icat eder.”
Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı biter bitmez, niçin cehaletin üzerine gittiği gün ve güneş gibi göz ve zihin kamaştırsa da, ısrarla bilgiden, bilme eyleminden kaçıp, bu uğurda verilen büyük savaşın farkına varmayanları anlamakta zorluk çekiyorum…
Neden derseniz; kazınılan hiçbir zenginlik; bilgi, görgü ve bilimle yükselen bir ülke insanı kadar değerli ve kalıcı olamaz… Bilgiden uzaklaşan, cehaletin hırslarıyla yükselen bütün uygarlıkların tarih sahnelerinden çekilişi de korkunç kayıplar, dramlar içinde olmuştur…
Bilme eylemi, her şeyi bilmek ve ukalalık yapmak değildir. Bilmeye adanmış kişinin kaybedecek bir saati bile yoktur. Onun zaferi; inşa ettiği içsel zenginlik yanında, çevresine, ülkesine, milletine sağladığı, sağlayacağı faydalarla iç içe geçmiş bir türkünün öyküsüdür…