
Sefa Çevik, Tekirdağ İl Vaizi
İslam dininde şükür, kulun Allah’a olan bağlılığını ve O’ndan gelen nimetlerin farkında olduğunu ifade eden önemli bir ibadettir. Şükür, sadece dil ile yapılan bir minnettarlık ifadesi değil, aynı zamanda kalp ve fiil ile de yerine getirilmesi gereken bir sorumluluktur. Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette şükrün önemi vurgulanmış ve şükreden kulların nimetlerinin artırılacağı müjdelenmiştir: “Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, bilin ki azabım çok şiddetlidir.” (İbrahim, 14/7). Bu ayet, şükrün sadece bireysel huzuru değil, aynı zamanda ilahi rahmeti artıran bir unsur olduğunu göstermektedir.
Şükretmek, sahip olunan nimetlerin kıymetini bilmek ve bunları Allah yolunda kullanmak anlamına gelir. Müslüman, hayatındaki her olayı bir imtihan olarak görmeli ve her hâlükârda şükretmeyi bilmelidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), hadislerinde şükretmenin bir müminin en temel özelliklerinden biri olduğunu belirtmiştir: “Müminin durumu ne hoştur! Onun her işi kendisi için hayırdır. Başına bir iyilik gelirse şükreder, bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı gelirse sabreder, bu da onun için hayır olur.” (Müslim, Zühd, 64). Bu hadis, şükrün sadece bolluk zamanlarında değil, her durumda bir Müslümanın hayatının ayrılmaz bir parçası olması gerektiğini göstermektedir.
Şükrün psikolojik etkileri de oldukça önemlidir. Şükreden bireyler, hayatlarına daha olumlu bir bakış açısıyla yaklaşarak manevi tatminlerini artırmaktadır. Yapılan bilimsel araştırmalar, düzenli olarak şükreden bireylerin daha az stres yaşadığını, daha huzurlu olduğunu ve sosyal ilişkilerinde daha yapıcı davrandığını ortaya koymaktadır. Kur’an-ı Kerim’de şükrün ruhsal huzur sağladığına dair birçok ayet bulunmaktadır. Nitekim, “Allah’ı anmakla kalpler huzur bulur.” (Ra’d, 13/28) ayeti, bireyin manevi tatminini artıran en önemli unsurlardan birinin şükür olduğunu göstermektedir.
Toplumsal açıdan bakıldığında, şükretmenin sosyal ilişkiler üzerinde de büyük bir etkisi olduğu görülmektedir. Şükür, bireyler arasında güven duygusunu pekiştirerek toplumda barış ve huzuru artırmaktadır. İslam dini, insanlara karşı teşekkür etmeyi ve minnettarlık göstermeyi teşvik etmektedir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a da şükretmez.” (Tirmizî, Birr, 35) buyurarak, şükrün sadece Allah’a değil, aynı zamanda insanlara karşı da bir sorumluluk olduğunu vurgulamıştır. Günlük hayatta basit bir teşekkür ifadesi bile bireyler arasındaki bağları güçlendiren bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.
Manevi açıdan değerlendirildiğinde, şükür ibadetlerle de doğrudan ilişkilidir. Namaz, oruç, sadaka ve diğer ibadetler, birer şükür ifadesi olarak görülmelidir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.), geceleri uzun süre namaz kıldığında kendisine neden bu kadar ibadet ettiği sorulduğunda, “Şükreden bir kul olmayayım mı?” (Buhârî, Teheccüd, 6) diyerek ibadetlerin, Allah’a duyulan minnettarlığın en güzel göstergesi olduğunu ifade etmiştir. Mümin, sahip olduğu her nimetin Allah’tan geldiğinin bilincinde olmalı ve bu nimetlerin şükrünü hem diliyle hem de fiilleriyle yerine getirmelidir.
Sonuç olarak, İslam’a göre şükür, sadece bir teşekkür ifadesi değil, aynı zamanda kulun Allah’a olan yakınlığını gösteren önemli bir ibadettir. Şükretmek, insanın manevi huzurunu artıran, toplumsal ilişkilerini güçlendiren ve psikolojik dengesini koruyan bir davranıştır. Kur’an ve sünnet, şükrün önemine sık sık vurgu yaparak, müminlerin bu bilinci geliştirmesi gerektiğini belirtmektedir. Müslüman, hayatındaki her olayı Allah’tan gelen bir lütuf olarak görmeli ve her durumda şükretmeyi bir yaşam biçimi hâline getirmelidir. Şükretmek, sadece bireysel bir kazanç değil, aynı zamanda toplumun huzuruna ve ilahi rahmetin artmasına vesile olan önemli bir bilinçtir.