
İnsanoğlu hayatın ince çizgisinde yol alırken her şeyi kontrol edebileceğini zanneder. Oysa kimi zaman emek verdiğimiz bir işin sonucunu göremeyiz, kimi zaman da ummadığımız kapılar açılır önümüzde. İşte burada bir kavram karşılar bizi: Tevekkül.
Tevekkül, müminde bulunması gereken en önemli hasletlerden biridir. Tanım olarak dayanmak, güvenmek, vekil tutmak manalarına gelir. Dini bir kavram olarak tevekkül, insanın her işinde yüce yaratıcısına güvenmesi ve O’na dayanmasıdır. Allah’a tevekkül onun yardımına, onun iradesine ve iş ne olursa olsun hakkımızda takdir edeceğine güvenmek ve âdil olduğuna da inanmaktır. Kulun aczini, gücünün ve bilgisinin her şeye yetemeyeceğini itiraf ederek Mevlasına hiçbir kayıt olmadan teslimiyet göstermesidir. Yaşamın her alanında kaygı kavramının çokça önümüze düştüğü bugünlerde bir kere daha tevekkülü hatırlamak önemlidir. Tevekkülün en güzel örneklerini bize öğreten şüphesiz peygamberlerdir. Hz. İbrahim’i hatırlayalım. Oğlu ve eşini Allah’ın emriyle hiçbir yerleşimin olmadığı bir vadinin ortasına bıraktığında ettiği “Bunu yaptım ki Rabbim, namazı kılsınlar. İnsanların gönüllerini onlara meylettir ve çeşitli ürünlerden rızık ver ki şükretsinler”[1] duasındaki güvendir tevekkül. Yine Eyyüb peygamberin vücudunun her yerini yara sardığında Rabbinin onu yalnız bırakmayacağına olan inancıyla kuşandığı sabırdır tevekkül. Ancak unutmamalıyız ki mümin önce tedbirini alacak ve kendi üzerine düşen her ne ise onu yerine getirecek ve sebeplere tutunduktan sonra sonuç hususunda Allah’ın takdirine güvenecektir. Çalışma ve gayreti terk ederek, sorumluluktan kaçan tevekkül anlayışı İslam’ın ruhuyla bağdaşmayacaktır. Çünkü bu âlem belli kurallara uygun yaratılmıştır. Yine bir ayeti kerimede Rabbimiz, “insan için ancak çalıştığı kadarı vardır” buyurarak bize önemli bir hususu hatırlatmaktadır. Bu sebeple bizler de çalışmaya ve gayrete önem vermeliyiz. Çünkü Allah insan için sebepleri yaratmıştır ve bu sebeplere yönelmeden sonuca erişilmez. Ancak insan bu sebeplerin sahibini de bilerek gayret etmelidir. Milli şairimiz Mehmet Akif’in dizeleri bize bu hususu güzel bir şekilde özetler.
“Allah’a dayandım diye sen çıkma yatakta
Manayı tevekkül bu mudur? Hey gidi nadan!
Ecdadını, zannetme, asırlarca uyurdu;
Nereden bulacaktın o zaman eldeki yurdu?”
Tevekkül, tembellik ve miskinliğin mazereti değil; çalışkanlık, güç ve hareketin itici unsuru olmalıdır. Bu sebeple her mümin olayların, ilahi düzen ve kanunların çerçevesinde olup bittiğinin bilincinde olarak Allah’ın kendisi hakkında yararlı olanı verip aleyhinde olandan kurtaracağına güvenmeli: O’na tevekkül etmelidir. Fani olan dünya ve dünyalıklara değil, Bâkî ve her şeye kâdir olan Allah’a dayanıp güvenelim ve Yüce kitabımızda ancak gerçek müminlerde olduğu belirtilen mütevekkil vasfına sahip olmak için çaba sarf edelim. Bizlerin de çabasını gösterdikten sonra sonucu Ona bırakarak gerçek bir tevekkül inancına sahip mutmain kimselerden olabilmemiz duasıyla…
Hatice Nur Özdemir-Vaiz
[1] İbrahim, 37