TAŞ BİR KULE
——————————
Bir kule; bildiğimiz gibi; taştan ve üzerinde ki şapkaya benzeyen kırmızı damı. Bu kulenin bir farkı; gözetlemek amaçlı değil. Düşünmek, düşünceye yön veren şeyi; yazı sanatını ortaya çıkartmak amaçlı kullanıldığı için ünlendi ve şenlendi.
Burada, Montaigne’nin Denemeleri yazıldı. Dünyanın, insanın sırrını arayan bir düşünürün, şairin diğerlerinin aradığı şeyi araması…
Giriş katı; dua odası; orta katı kütüphane ve yazı masası, en üstte ise yalnız bir döşek; yatmak için. Belki de arınmak; insanı süsleyen şeylerden; gösterişten, mülklerden veya bedene hapsolmuş ruhu kurtarma çabaları…
Montaigne’nin yaşamı birçoğumuza göre; “tuzu kuru” yaşam algısıyla kesişse bile, düşüncenin erdemi, sırrı hemen her yerde ortaya çıkabileceğini gösteren kanıtlarla doludur. Bir bakmışsınız hiçbir şeyi olmayan Sokrat’da, her şeyi olan Goehte’de veya Montaigne’de, taş bir kulede sürgün verir yeryüzüne.
Latin şair, Vergilius’u unuttuğumu sanmayın. Bizim Orhan Veli’yi, İlhan Berk’i, Cemal Süreyya’yı, Nazım Hikmet’i de…
Taş kulenin tavanı, yıldızlarla süslü. Açık bir gecenin parlak yıldızları! Neyi anlatıyorlar; hangi denemenin izdüşümü onları oraya monte etti? Sonsuzluğa açılan kapının penceresine bakma isteği? Yoksa düşünce de sonsuzluk gibidir; her daim gelişmeye, yol almaya devam eder. Korkmayın!
Taş kulenin ağır kapısı gıcırdıyor içeri girerken büyük düşünürü. Onu orada ağılamaktan, onunla konuşmaktan dolayı ses veriyor.
Başka bir ses daha duyuluyor, daha kuzeyde, daha soğuk yellerin estiği yerde; İrlanda da;
“ Artık ağlama, yaslı çoban, artık ağlama/Yas tuttuğun Lycidas ölmedi, zira/Sudan örtünün altına batmışsa da…”
BÜYÜK İSKENDER EFSANESİ
——————————–
İskender’in büyüklüğü nereden gelir? Tüm dünyayı ele geçirme hırsından mı; felsefeye duyduğu çok özel ilgi ve alakanın karşılığı olan erdeme dayalı bir büyüklük mü? Yüzyıllardır efsanesi anlatılıp duruyor.
Neredeyse tüm uygarlıklara yakın; Aristo’nun öğrencisi olan bir komutan ve Diyojen’in ise gölgesini etkilemesin diye rest çektiği kahraman…
Öğrenmenin sonu yok… Turizm gelirini öne çıkartan milletlerin tarihten, efsanelerden, mitlerden, geçmiş sanatçıların eserlerinden yararlandıklarını; çok iyi sergileyip, insanlık hizmetine sunarken, kendi ekonomilerini de geliştirdikleri bilinen bir gerçektir.
Darısı ülkemizin başına! Bir mafya babasını, mafyalı bir diziyi tüm ülke bilir ama antik şehirlerin isimlerini, onları ortaya çıkartan arkeologların isimlerini kimse merak etmez. Büyük İskender’in büyüklüğü o kadar öne çıkar gibi, ismiyle, hikâyesiyle ülkemizde de her daim taze bir yaşanmışlık olarak ortaya çıkar.
Perslere boyun eğdiren, onlarla yaptıkları onlarca savaşı kazanan; çok önemli şehirler kuran; özellikle kütüphaneleri, tiyatroları, ilim mekânları olan şehirler; İskender’in büyüklüğüne etki eden değerlerden olduğunu düşünüyorum.
Büyük İskender’in büyüklüğü uğruna sürekli doğuya gitme, dünyanın sonunu görme ideasına özgü bir yolculuk yapma aşkıyla yaşadığını biliyoruz. Bugüne kadar bilmediğim bir şey var; Büyük İskender’in nargilesinin olduğu…
Bedri Rahmi Eyüboğlu bir Fransa yolculuğunda Paris’in bitpazarına uğradığında gördüklerine şaşırır. Şam’dan gelen terliklere, Şarköy kilimlerine kadar… Bir de Büyük İskender’in nargilesi…
Geçmiş; tarih, soğukluğun,kalıpların,cehaletin elinden kurtulduğu an;operaya,tiyatroya,turizme dönüşüyor. Kısacası, refaha ya, şenliğe, gelişime yaklaşıyor. Büyük İskender’in büyüklüğü; boyundan olmadığını bilmenizi isterim. Boyunun ölçüsü 1 metre 50 santim…
Büyüklüğü, kurduğu büyük kütüphaneli şehirler ve kazandığı savaşların sonunda insanlık kıyımı yapmıyor oluşundandır.