
Geçenlerde bir köşe yazımda Mutlu Kent Çay Bahçelerinde personeline herkes içinde bağıran bir idareci olduğunu yazmıştım.
Aslında kendim şahit olmamıştım.
Anlatılanları kaleme almıştım.
Ancak bugün o kişi ile kendim tanıştım.
Ve maalesef üzülerek söylüyorum ki onunla ayak üstü 2 sandalye sebebiyle tartışmaya tutuştuk.
Ne acı ki bu kişi mekanın müdürü olmanın verdiği kudretle bana da talimatlar yağdırdı.
O anda o kadar aciz kaldım ki anlatamam.
***
Kısaca size olayı anlatmak isterim.
Tekirdağ Yeni Haber gazetesi 9. yaş günü kutlaması yapılacak.
Gelen giden olur diye pasta kesilecek alana sandalye alıyoruz.
Sandalyeleri almazdan önce ocakçı Yıldız ablaya durumu izah ettim.
Zaten sormadan iş yapacak biri değilim.
Sandalye almayı bırakın kül tabağı bile almam.
Beni bilen bilir.
Yıldız abla bana “Timuçin sorun olmasın bahçenin içinde yapın.”dedi.
“Abla başkan falan da geliyor.
Böyle herkesin içinde sıkışık olmasın geçen yaptığımız gibi arkada hemen yan kısımda bir yer ayarlayalım.”dedim.
“O da tamam o zaman.”dedi.
Hani kendi keyfime iş yapmam.
Aldığım masa sandalyeyi yerine de bırakırım.
Geçen seferden bilirler.
Bu konulara çok dikkat ederim.
Ayrıca benim işim de değil.
Sadece yardım amaçlı yapıyorum.
Yani organizasyon daha güzel olsun amacıyla çalışıyorum.
***
İki sandalye elimde giderken kim olduğunu bilmediğim biri “Bırak o sandalyeleri.”dedi.
Şaşırdım.
“Neden ?”dedim.
“Ne yapacaksın?”dedi.
“Şurada gazete kuruluş yıldönümü kutlayacağız.”dedim.
“Alamazsın.”dedi.
“Başkanlar falan gelecekler.”dedim.
“Kim gelirse gelsin. Alamazsın.”dedi.
Bende sesimi yükselttim.
Çünkü herkesin bu konuşmaya şahit olmasını istedim.
Çok görüyoruz başta söyleyip sonra ben demedim diyenleri.
O sebeple yüksek sesle “herkes şahit olsun bakın başkan Albayrak gelecek diyorum. Kim gelirse gelsin. Diyor ” dedim.
***
Konu uzadı da uzadı.
Konuşmaya devam ettik.
İlginç sen kimsin? dedim.
“Ben Ethem.”dedi.
Tanımam gerekiyor sanırım kendisini öyle bir beklenti içindeydi.
Sonradan öğrendim.
Çay bahçesinin içinde herkese bağıran ve daha önce bir yazımda bahsettiğim müdürüymüş.
Ama ne personel kıyafeti var.
Ne bir yaka kartı.
Ne bir tanıtım kartı.
Ne de kendini tanıtma şekli.
Anlayacağınız sarı çizmeli Mehmet Ağa.
***
Ben sorunca kendini tanıtması, konuşması zaten yani sokak jargonu ile konuşuyor.
Benim elimde olan sandalyeleri alamayacağımı söylüyor.
Bende sebebini soruyorum.
Bir sebep de ortaya koyamıyor.
Anlayacağınız.
Daha önceki yazımın acısını çıkartma derdinde.
Üzüldüm.
Herkesin içinde bana bağırması beni çok kırdı.
Personeline bağıran birine ben senin personelin değilim demek isterdim.
Ancak personeline bağırması da yanlıştı ya neyse.
Bunu daha önce yazmıştım.
Onu anlatamadık daha ona.
İnanın bana yetkisini konuşturdu.
Sandalyeleri aldığım yere geri bıraktım.
Çok üzüldüm.
Gururumu kırdı.
Cami yanında onlarca sandalye masalardan alınmış başka yerlere çekilmişken o bana geldi çattı.
İnanın bana çok küçük düşürücüydü.
***
Bundan sonra çay bahçesinden sandalye alır mıyım?
Elbette hayır.
Hatta mümkünse o kişi oradaysa çay bahçesine de gitmem.
Mutlu kentte mutsuz insan olur mu?
Evet böyle idarecilerle maalesef olur.
Yazık ki ona bahşedilen gücü kullanıyor.
Ve yazık ki o gücü ona verenler böyle birine bilerek ya da bilmeyerek fırsat tanıyorlar.
***
Her neyse işin üzücü yanı ne biliyor musunuz?
Bu kişi çay bahçesinde kiminle atışırsa ya da kiminle tartışırsa onun adına sorun olmuyor.
Çünkü herkes bu işletmeyi kurduran ve Mutlu Kent adını veren arkada olan güçlü beyne kızıyor.
“Bir iş yaptınız bir de takibini yapınız” diyorlar.
Böyle idareciler yüzünden yine siyasiler kan kaybediyor.
Ve korkarım siyasiler bu kan kaybını ancak Mart 2019‘da anlayacaklar.
Saygılarımla…