
1970’ler ve ‘80’lerdeki askeri diktatörlük yıllarında 12 yıl hapis yattı. Ardından bakan ve senatör olarak görev yaptı. Uruguay’ın 40. devlet başkanı oldu. (2010-2015) Anayasa gereği ikinci kez aday olamadı ama saygınlığını sadece ülkesinde değil; uluslararası alanda da devam ettirdi.
Devlet başkanlığı sırasında başkanlık sarayında yaşamayı ve makam arabasını kullanmayı reddederek,1987 model Volkswagen arabasını kullanmayı tercih etti. Karısıyla birlikte son derece mütevazı çiftlik evlerinde yaşamayı sürdürdü.Örgü hırka ve sandalet giydi. Çok sade yemekler yedi. Sokaklarda broşür dağıttı. Sonunda bir halk kahramanına dönüştü.
Başkanlık konutunu kullanmayı neden reddettiği sorulduğunda şöyle dedi:
“Beni yoksul gibi gösterdiler ama asıl yoksullar onlar. Dört katlı bir sarayda sadece çay içmek için yaşamak zorundaysan, yoksulluk budur.”
Başka bir soru üzerine de; “Çiftlik evimi dünyalara değişmem. Buradan anca ölüm çıkar. Ama şimdi başka nereye gitmek isterdin dersen, Uruguay’ın içlerine gidip çadırımı kurmak iterdim. Yer olarak da uzaklardan bakıp, ‘Sanki orada birisi var’ diyeceğiniz bir yeri seçerdim,”dedi.
Bunlarla yetinmedi. Maaşının yüzde 90’ını hayır kurumlarına bağışladı.Dünyanın en fakir devlet başkanı olarak tanındı. Ama başkanlığı sırasında ülkesinin ekonomisi büyüdü, maaşlar arttı, yoksulluk azaldı.
AndresDanza ile ErnestoTulbovitz adlı iki gazetecinin yazdığı ve birkaç yıl önce başucu kitabı olarak okuduğum Saraysız Başkan: JoseMujika adlı kitapta sorulan bir soru üzerine de bizden birilerinin kulağına küpe olması gereken şu sözleri söyledi:
“Her zaman söylediğim bir söz var: ‘Düşündüğün gibi yaşamalısın, aksi takdirde yaşadığın gibi düşünürsün. Ama kimileri iki kuruşluk iktidarları ve kurnazlıklarıyla her şeye bir bahane buluyorlar ve sonunda yandaş dalkavuklarıyla fildişi kulelerde yaşıyorlar. Bu çok vahim bir durum.(…) Hepsi makama tapıyor. Benim için saf bir ihtiyar diyorlardır ama olup biteni anlayamıyorlar.” (…) Çünkü en hassas organları cepleri.”
Platon; “Ya filozoflar kral olsaydı, ya krallar filozof” demişti ya, tam da öyle biriydi. İşte o kimse Pepe lakabıyla da tanınan, Uruguay eski devlet başkanıJoseMujika idi.
Ne mutlu bize ki onu 2015 yılında, Ekrem İmamoğlu’nun Belediye Başkanlığı günlerinde, eşiyle birlikte geldiği Beylikdüzü’nde dinleme bahtiyarlığına ermiştik.
Ama ne yazık sadece kendi halkı için değil; bütün insanlık için, özellikle de devlet başkanları ve başbakanlar için örnek olası o büyük ve bilge insanı önceki gün kaybettik.
O ki büyüklüğün saraylarda, uçaklarda, yazlıklarda, arabalarda değil; tevazuda ve halka hizmette olduğunu ispatlayan adamdı. O ki itibarın saraylarla, uçaklarla, yazlıklarla, kortej arabalarıyla değil; sade bir hayatla kazanılabileceğini ispatlayan kimseydi.
Hem de haksız yere cezaevlerine tıkılanlar için söyleyelim ki sadece bunları değil; hapishanede geçen yılların artıya dönüştürüle bileceğinide ispatlayan biriydi.
Nitekim Emir Kusturica’nın yaptığı El Pepe / Yüce Bir Yaşam belgeselinde o günler için şöyle diyordu:
“Yalnızlık içinde geçirdiğimiz o yıllara çok şey borçluyuz. Dahası bu kadar zorlu koşullarda yaşamış olmasak bugün olduğumuz kişiler olamazdık.”
Maneviyatı önünde saygıyla eğiliyorum.Toprağı bol, yaşamı dünyadaki bütün bakanlara, başbakanlara, özellikle de devlet başkanları ile cumhurbaşkanlarına örnek olsun.