
( Hastane Koridorlarında Hayat Var )
Hastane koridorları kıpır kıpırdır. Dertlerine çare arayanlarla dolup taşar. Her katmandan insanlar vardır yaşama ait hastane koridorlarında…
Temizliğiyle öne çıkan hastanemizde biraz ötemde duran anne ile kızın sohbetini istemeden dinliyordum. Tekerlekli sandalyedeki anne ve hemen arkasında biraz sonra sahneye çıkacak bir assolist gibi giyinmiş kızı bekliyorlardı. Belli ki devlet hastanesine yabancıydılar.
Büyük ve temiz hastane koridorunun köşesinde durmuş anneyle kız bekleşirken anne ardı ardına aynı sözleri birkaç kez tekrarladı:
—Duydun mu, Fitnat hanımların oğlu psikolog çıkmış! Siyah giysisiyle sahneye çıkmaya hazır bir halde bekleyen kızı, annesinin ısrarlı tekrarı üzerine usulca cevap verdi:
—Fitnat hanımın psikolog çıkmış oğlu ilk önce kendi ailesinden başlasın. Tekerlekli sandalyede bekleyen anne kızının bu söylemine gülümsedi. Aynı anda kızı da gülümseyerek:
—Yalan mı? Diyerek gülümsemenin tadını, yine belli bir duruş, kültür içinde sindire sindire yaşadılar.
Bu bakış açısından nereye varırız acaba? Tanıdığımız ailelerin doktor, avukat, öğretmen, subay çıkan çocuklarını alkışlamak, onlarla onur duymak yerine, ailelerinin toplum içindeki saygınlıklarına göre derhal cezalandırmak: nasıl bir geleneğin, kültürün devamıdır?
Acaba bizim kadar önyargıları öne çıkmış, hatta zirve yapmış başka toplumlar var mıdır? Acımasız eleştirilerimiz kadar, inanılmaz derece kahramanlaştırma çabalarımızın haddi hesabı, ucu bucağı yok…
Bir zamanlar kızının doğu illerimizin birisinde görev yapmış bir kişiyi, farklı zamanlarda birkaç kez dinlediğimde, her anlatışının tutarsızlığı karşısında şaşkına dönmeye şaşırmayacağımı sansam da; şaşırdım arkadaş…
İlk anlattığında, doğu illerimizden birine kızının öğretmen olduğu ilçeye giden tanıdık, o yöre insanını anlata anlata bitiremedi. İş geldi, övdüğü insanların ne kadar yardımsever olduğunu, kiraladıkları evi ne kadar ucuza verdiklerine, evlerinden her türlü yardımı yaptıklarına kadar çok değerli Anadolu kültürü misafirperverliğini anlattı durdu…
Bir başka zaman, aynı kişi aynı yeri anlatırken; akıl almaz önyargılarıyla, muazzam çelişkilerle anlattığı sohbet karşısında ne diyeceğimi bilemedim. Çünkü artık kızı oradan ayrılmış, oradaki insanlara olan ilgi, bir yerde muhtaçlık bitmişti…
Gelelim hastane koridorundaki anne kıza! Zengin giysileri, yüksek kültüre sahipmiş gibi görünen duruşları karşısında, beğenmedikleri ailenin psikolog çıkan oğullarının önce kendi ailelerinden başlaması gerektiğini söylemelerinde büyütülecek bir şey yok gibi görünse de, çatlamış bir camın, tuz- buz olmamış halinden önceki buzlu görüntülerinden ne farkı var?
Daima büyütüp, daima küçük görerek sürüp giden, gizli gizli işkenceye dönüşmüş sosyal yaşamımız bir türlü şeffaf olmuyor; olamıyor… Az mı okuyoruz acaba? Yoksa edebiyatı, tarihi, sadece kurum-çalım yapmak için, felsefeyi diğer insanları horlamak için mi seçiyoruz?
Hücrelerimin tamamıyla yaşadığım topluma adanmış ve yaşadığım ülkeyi sevmeye, gezmeye, görmeye, anlamaya doymamış bir kalem olarak; ben de anne kızın Fitnat hanımın psikolog çıkan oğluna gülümsedikleri gibi gülümsemeyi tercih ediyorum: -Olur böyle şeyler; biz bize benzeriz, diyerek…