DOLAR
EURO
GRAM ALTIN
ÇEYREK A.
BITCOIN
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava
Google News

İN-SANAT BAHÇESİ–115

Yayın Tarihi: 29 Aralık 2017 | Son Güncelleme :

29 Aralık 2017 - 11:30

İN-SANAT BAHÇESİ–115

USTALARA SAYGI-BİZİM AİLE

—————————————-

İBB Şehir Tiyatroları Muhsin Ertuğrul Sahnesi; Ustalara Saygı düşüncesiyle Bizim Aile oyununu sahneliyor.

Yorumcuların “kült eser” dediği; Sadık Şendil’in yazdığı 1970’li yıllarda ki sinema sahnesine de gitmemize; hatırlamamıza katkı sağladı. Bir ailenin, birlikte yaşamanın; birlik olmanın, aynı zorlukların büyük bir fedakârlık içerisinde çözüme kavuşacağını; yaşamı anlamlı kılan şeyin; birlikteliğin; birlik olmaktan beslendiğini anlatan bir oyun; eser…

İBB Şehir Tiyatroları Muhsin Ertuğrul Sahnesi, uyarlamasını Sinem Bayraktar’ın yaptığı bu oyunu tekrar anıların, özlemlerin ve gerekli olan yaşam algıların bir araya getirme becerisiyle sahneliyor.

Tiyatro sahnesi; film sahnesi gibi değil! Geri alamazsın o anı; hakkını vermek, sesini, nefesini, iradeni; oyunculuğunu göstermenin en canlı; can alıcı gösterimidir. Bir fethi işidir. Bir hikâyeyi veya oyunu; tanrısal becerilerin bir araya gelişi gibi; önce topraktan, çamurdan yola çıkılıp sonra da RUH üfleme sanatı gibi bir şey; yol, yolculuk…

Muhsin Ertuğrul Sahnesinin rahat koltuklarında İBB Şehir Tiyatrolarının bu oyuna katkı veren tüm emekçilerin büyülü heyecanı içinde izledim oyunu. İzlerken, herkes gibi bende; Münir Özkul’u, Adile Naşit’i, Tarık Akan’ı, Halit Akçatepe’yi hatırladım.

Bu hatıralar; onları iç dünyamızdan izleyici koltuğuna davet etmek; insan bütünlüğü ve mucizesinden; hissiyat devriminden başka bir şey değil. Oyun oynandı; oyuncular tek tek alkışlandı. Anne babayı canlandıran oyuncular; Funda Postacı Kıpçak ve Nevzat Baykarktar; hak ettikleri alkışı alırken; en son; sahne kapanmadan büyük sürpriz!

Bütün oyuncuların arkasında büyük bir bez afiş salınıverdi. Afişte kimler yoktu ki? Bu işe gönül vermiş, bu eseri büyülü bir hale getirmiş; Kaf Dağlarının masalları gibi ölümsüzlük müjdesine tanıklık etmiş sanatçıların fotoğrafları; hepsi bir arada;

Münir Özkul, Adile Naşit, Tarık Akan, Halit Akçatepe, Şener Şen, Ayşen Gruda…

İşte tam da o zaman; kıyamet gibi; ALKIŞ… Ben bu alkışta kaldım! Neyin alkışıydı bu sesler? Sanata, sanatçıya olan özlemin; vefanın mı? Öyleyse eğer; Münir Özkul’un yılların yatak yalnızlığına kaç kişi tanıklık ediyor?

Tiyatronun kendisinden çok, sahne kapanırken salınıveren afişe; sanat ve sanatçıya duyulan özlemin, belki de kendi sessizliğimizin, hareketsizliğimizin de tufanı; alkışla; vicdani, akli dünyamızın çaresiz, koşulsuz ve engelsiz dışa vurumudur; kim bilir…

GÜZ ZAMANI (NKÜ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ)

———————————————————————-

Yer Namık Kemal Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi. Bas Buluş, Özgün baskı resim tekniğiyle yapılmış çalışmaların sergisi…

Bir yandan ayrı bir dünya, her geçen yıl büyüyen bir ünivresite; şehrimizin kültürel, bilimsel, ekonomik kaynağı; acaba uluslar arası seviyesi, fiziksel seviyesiyle doğru orantılı yükselir; yükselecek mi? Beklentileri…

Bir taraftan, ağır, sessiz adımlarla yapılan faaliyetler… Kentimizde hayat var! Yaşamın peşinde koşan kuşlar, böcekler hâla kentimizi terk etmedi. Denizimizin azalan balıklarını, henüz tam olarak belirleyemediğimiz kuş, bitki, böcek çeşitlerini bir yana; şimdilik bırakırsak; olumlu bir sürü iş, emek, hizmet üretiliyor.

Sergiyi Hidayet Hanımla birlikte gezdik. Kritikler yapıp, sergiye gelmeden önceki düşüncelerimizin sergiden sonra nasıl bir enginlik, çeşitlilik içerisinde olduğumu anlatmalıyım!

Düşünce, yazın sanatı; her daim, edebiyatın, güzel sanatların, sosyal alanlarda ki bütün insan faaliyetlerin seslerine, hizmetlerine muhtaçtır. Bu muhtaçlık içerisinde; yapılan baskı resim çalışmalarının tamamını yorulmamaya çalıştık.

Elbette, bilgimiz, görgümüz kadar en çok etkilendiğim birkaç çalışmadan söz etmek isterim. Birincisi; Sanatçı Ali DOĞAN’ın Güz Zamanı isimli çalışması. Bir sığırcık kuşu; sararmaya başlayan bitki ve meyvelerden göç için besin-enerji toplamak ve aynı zamanda çıkacağı büyük yolculuğa gidecek olmanın hüznünü yansıtırcasına poz veriyor.

Sanatçı sanatın eli, iradesiyle; etkilenmiş olduğu mevsim; güz zamanı ve sığırcık kuşuna can vermiş. Kuş, konuşacak, gittiği, gördüğü yerler hakkında bilgi verecekmiş gibi duruyor.

Resimin, üretmenin karşılığıdır eserler. İrdeleyen, gözleyen, yorumlayan insanın evrensel becerisi…

Belgin Onar Durmaz’ın çalışması da oldukça etkilenmeme neden oldu. İlk bakışta soyut bir çalışma gibi; soyutla somutu iç içe geçirmiş; bir yabanıllık içerisinde; kara-kuru ve vahşi bir kadın yüzünün, bütün kadınların çektiği eziyetleri sergilenmişçesine tuvale, çerçeveye; sanatsal bir akışla birlikte ruhsal bir süzülüş başlamış…

Mekândan ayrılırken; mekânın ışık ortamının resim sergisine olumsuz dokunuşlarını irdelerken, sanata, orada ki genç insanların bir kısmına katacağı gelişmeleri düşünme tesellisini de yakaladık.

Bir başka deneyimse; Hidayet Hanımın şoförlüğünün; gerisin geriye gelme becerisinin test edişi üzerine oldu. Biraz zikzak çizse de; ana caddeye, sağ salim çıktı.

 

 

 

 

YORUM ALANI

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.