CEHENNEMİN İCADI
—————————
1960’lı yıllarda bir yazar çıkar sahneye ve seslenir okuyucuya;” Cehennemin icadı korkunç şey ve insan bu icadın ardından insanlardan hâla nasıl iyi bir şeyler beklediğini anlamak güçtür. Çünkü insanlar artık hep cehennemler icat etmek zorunda kalmayacaklar mı?”
Üzerinde oldukça çok eşinilecek bir düşünce… İnsanlığın kusursuzluk hali, nice günah-sevap ikilisiyle sürekli dengelenmeye çalışılsa da, bugün; başka bir icat yapılsa; ölümsüzlük hapı bulundu veya aşısı… Böyle bir buluş olduğu gün; inanın bana; her gün, öteki dünya için koşanların; bu aşı için, koşusu daha da artacak…
Oysa insan; insanlık, kendi cennetine inanmışsa, niçin korkar, bir an önce gitmeye… Bunca, akıl, bunca öğüt, korku; dipdiri duruyorken, yine ağızlardan düşmeyen savaş çığlıkları…
Ağızlardan hiç düşmeyen sözcükler; “vatan haini” , “hain” bir tarafta kalıp, bir tarafı yok etmek, farklı ilan etmek, ne kadar kolay ve çabuk… Bir gün, insanlık başka icatlar yapacak; belki bilgisayara bağlanınca, ne kadar korkunç düşünceler içinde oldukları, bir bir dökülecek ekrana; o büyük insanın, sürekli birilerine sopa gösterirken, kendinin yiyeceği birikmiş sopalara, kendi bile inanamayacaktır.
Ellas Cannettı, cehennem konusunda ki düşüncesini açıkladıktan sonra, insanın bir başka soylu halinden söz eder;
“ İnsan pek çok niteliği inatçılıktan ötürü geliştirir. Ve o nitelikler can sıkmaya başladıklarında, artık onlardan kurtulması olanaksızdır.”
Biraz zamanımız olsa, biraz çevreyi ve bizi; yani kendimizi dinlesek! Ne çok şey var, olanaksız olan… Bizi, soylu, ağır, ölü kavramlarla yoğurup posamız çıkana kadar, tabakçının derisini yerden yere vurduğu gibi vurması…
KERAHET VAKTİDİR
————————–
Bilinen anlamıyla en makbul zamanlardan söz eden; onları anlatan iki kelime… Yıllar öncesinden bir rap şarkıcısı olan Sagopa Kajmer’i dinlerken şarkının içinde, tekrar bölümlerinden sürekli geçen sözcükler;
“Kerahet vaktidir, iç de içlen fondiplerim başımın belası/ Kervana katılamadım, kalbimi zımbaladım ellerine.”
Şarkının nakarat bölümü böyle! Şarkıyı dinleyişimden on yıl sonra aynı sözcükleri bir başka anlatım zamanını, yüz yıl önce yazılmış bir eserin içinde görüyorum; Kerahet Vaktidir, makbul olan zamanı anlatmak adına yapılan etkileyici vurguda.
Türkçenin diğer dillerle yapmış olduğu birliktelik, kazanılan ve hayatımıza kattığımız deyimler, sözcükler, en az Türkçe kadar anlamlı hale gelmesi; düşüncemizi anlatmak adına çok önemli bir güç, kültür ve dönüşümün, sosyolojik ilerlemenin, çeşitlenmenin bir karşılığı mıdır acaba?
Bu sözcükler; Kerahet Vaktidir, niçin bu kadar ilgimi çektiğini tam olarak anlatamayacağım. Namaz kılanlar açısından en uygun zamanı anlatsa da, doğaya düşkün olanlar için de en iyi, en makbul zamanlara işaret ediyor.
Günün taze saatleri, güneşin en tepede olan vaktinde, koyu bir gölgenin istir atini ve akşam saatlerinin geceye süzülüş anını; çeşitli görüş, alışkanlık, deneyimlerle anlamlı bir kazanım hanesine yazmak mümkün görünüyor.
Bir şarkı, rap tarzı ne çok şey anlatıyor; sıkıntıyı, iç içe geçen batık medeniyetleri, oradan oraya savrulan insanlık güzellemelerini… Kendi felsefesine uygun, tarzının gereği olan şeyi; savrulanı, savrulacak olanı; gelgitleri ve maskeli baloya dönüşmüş hayatları;
Kerahet vaktidir, iç de içlen fondiplerin başımın belası
Kervana katılamadım, kalbimi zımbaladım ellerine leyli.
Sanatçının takma ismi; Sagopa Kajmer, bir başka bilinmezlik, geçmiş ve gizem anlatıyor; belki de çağrı yapıyor, büyük medeniyetlerin görkemine, gücüne ve sonradan büyük çöküşlerine dair; güne hakiki bir anlam kazandırmak istiyor.