![İN-SANAT BAHÇESİ–122](https://habertrak.com.tr/wp-content/uploads/2017/03/GÜVEN-SERİN.jpg)
YOL NEDİR Kİ; BAŞLADIĞINIZ NOKTAYA ERGEÇ DÖNERSİNİZ
——————————————
Bu söz, sözcükler; tam olarak hangi zamana, uygarlığa aittir? Enis Batur’dan Montaigne’nin Kulesine, oradan da Ulysses,İlyada’ya uzanacak yolculuğu anlatıyor. Üstelik daha da ötelere aitlik işareti veriyor.
Dönülecek olan yine aynı yerse; bunca uğraş niye? İşin gizemi veya tam tersi; anlaşılır olanı bu olmalı; meşguliyet… Değerli, itibarlı macera; maceralar…
İnsan, her daim yuvasından dışarı çıkmak ister. Bağlı olduğu büyük evrene, büyük patlamayla savrulan parçalardan, büyük parça oluşunu fark etmenin ilmi, felsefi, macera heyecanıyla, büyük esareti kırmak içindir bütün çaba.
Mümkün görünmüyor. Sadece bizim galaksimiz; bir uçtan diğer uça; 100 bin ışık yılı süreyi ifade eriyorsa; en yakın yıldızın 15–20 ışık yılı ötede olduğunu öğrenmişsek; bu büyük eziyetin en küçük kıymıklarının verdiği heyecan, acı da o kadar anlaşılmaz bir anlaşırlık ifade ediyor.
Küçüklüğümüzün şanlı zamanlarında arkadaşım Zekeriya ile bize ait bir oyun oynardık. Birimiz gözlerini kırpar, diğeri; açık gözlü olan, onu çeşitli sokaklara yürütür, birkaç dakika gezinirdik.
O tanıdık, her köşesini bildiğimiz yöre, birkaç dakika sonra, bilinmeyenlerle doluydu. Gören bir insanın, birkaç dakikalığa kör oluşu ve hareket halinde bulunması; zekânın, ilginç, gizemli üretimleriyle dolup taşardı.
Bu işin sonunda, gelinen yerde gözler açılır; sadece doksan derece bakılmak şartıyla, varılan yerin neresi olduğu sorulurdu. Her zaman, yanlış cevap verirdik. Hep bildiğimiz ama gözler kapalıyken üretilen yer; bu dünyaya, o yöreye ait değilmişçesine çoğalır, gizemli, değişik farklı bir yere dönüşürdü.
Şu an ve daha önce; belki de daha sonra; varılacak yer; ergeç dönülecek yere bağımlıysa; iki yol arasında ki yolculuğun keyfini sürmek, kutsallığın en kutsalı olmalı…
PARA SAYMAK
—————————-
Kim istemez ki para saymayı? Hatta birçok insanda buna tanık da oldum; cebindeki paraları sıkça çıkartıp onlara dokunup, miktarlarını tekrar tekrar bildik halde, tekrar bilmek üzerine saymaları…
Büyük keyif veriyor olmalı; rakamlara, onların satın alabilme güçlerine, tercihlerine dokunmak? Belki de her dokunuş, kayma isteği-eylemi onların çoğalmaları adına bir sihir arayışı gibi bir şey…
Binmiş olduğum minibüs şoförü Keşan’da oturuyor. Keşan, İstanbul arası her gün dört kez yol alan ticari bir araç. Büyük firmalara değerli bir rekabet olan ve çok önemli iş yapan insanlar…
Önemli bir iş yapmalarını da önemli para kazanmaya borçlular. Yeterince deniz taşımacılığı, demiryolu taşımacılığı; hatta bu hatta hiçbir şekilde başka çözüm olmayışı; fiyatların da yüksekliği, karların da değerli oluşuna neden oluyor.
Aracın şoförü de bu konuyu dile getiriyor; bu işin yorgunluğu çok ama parayı da kazanınca yorgunluk bitiyor.
Beylikdüzü’nden bindiğim araç şoförü, daha ilk anlarda farklı bir insan olma özelliği gösterdi. Telaşı, çocuksu hali ve her şeyden önce cebindeki paraları sık sık; hatta Tekirdağ’a gelene kadar sayması; konuşmalarımız iki tanıdık ölçeğinde gelişmesi; ayrı bir yolculuk haline dönüştü.
Bu durumda şunu söylemek isterim; insanın hareket hali; seyahatleri, öğrenime dayalı alacağı bir arpa boyu yol bile çokça önemli… Yol ve yolcu; kervanların, insanların, beşeri ilişkilerin tam da merkezinde bir yerde tanıklık imkânı verirken, aynı zamanda o büyük sahnenin içinde olma heyecanı, belki de yenilenme seçeneklerinden sadece birisi…