DOLAR
EURO
GRAM ALTIN
ÇEYREK A.
BITCOIN
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava
Google News

İN-SANAT BAHÇESİ–123

Yayın Tarihi: 03 Şubat 2018 | Son Güncelleme :

03 Şubat 2018 - 12:05

İN-SANAT BAHÇESİ–123

VATANI NASIL KURTARACAĞIZ?

——————-

Mutlakıyet rejiminden hemen sonra Meşrutiyet’e geçilmişti. İlk kez, güneşli bir hafta sonunda,1865 yılı; gençler, ulu ağaçların altında toplanmıştı. Bu gençlerden birisi, Namık Kemaldir. Yer, Belgrat Ormanlarındandır.

Namık Kemal oldukça heyecanlı; daha 18’i içinde; “ Arkadaşlar işin kuramsal yanını bırakın da derhal ne yapacağız onları konuşalım. Vatanı nasıl kurtaracağız?”

Fransa’da ki devrim çalışmalarından söz ediyorlardı. Hava kararmış, akşam, geceye dönüşürken onlar, tartışmaya devam ediyorlar. Ertesi hafta ise kaldıkları yerden bu sefer; Anadolu Kavağı’nda bulunan Yuşa Tepesinde toplantılar.

Yeni Osmanlılar Cemiyeti ismiyle yepyeni bir örgüt kurmanın temelleri Yuşa Tepesi tanıklığıyla atılmış oldu.

Onlara kimler sempati duymuyordu ki? Mısırlı Prens Mustafa Fazıl Paşa, onları çok yakından takip ediyordu. Daha sonra, yazgının törpüleri Prens Mustafa ve Fazıl Paşa’yı İstanbul’un dışına, sürgüne yollayacaktır. Sultan Abdülaziz’in; daha doğrusu, üretmeyen, ilime, teknolojiye öncelik vermeyen sultanlığın dış güçler tarafından hileli satranç oyunlarına dâhil edilme süreci yine hızlanmaya başlamıştı.

Bugünün gelinen noktası; her daim, yol, köprü ile övünmeyi, stratejik üretimlerle besleyememiş olmamızın, yetişmiş beyinleri, aydınları kaçırmayı durduramayışıyla şekillenen, birbirine güvenmeyen insanlar topluluğu haline gelmiş oluşumuz; tıpkı 150 yıl önceki,100 yıl öncesinin hileli satranç oyunlarının başlangıcının verildiğini görmek mümkündür.

İç dinamikler; akıldan, ilimden, sosyolojiden, akılcı siyasetten uzaklaştığı anda; muhteşem rakiplerimiz, soylu düşmanlarımız derhal; bin bir çeşit oyun ve oyuncularını sahneye sürüyorlar. Çoğunun, sahnedeki görevinden haberi bile yok…

O günün aydınları, gençleri arasında Ziya Paşa’da vardır. Hani, şiirleriyle kendi zamanını olduğu gibi anlatan, yazar, şair Ziya Paşa. Bu şiiri, bugünü de, dünü de, yarını da anlamak, anlamlandırmak için paha biçilmezdir;

Eyvah! Bu oyunda bizler yine yandık

Çünkü zarar ortada bilmem biz ne kazandık

Kâfirler diyarını, yani batı ülkelerini gezdim, kentler güzel köşkler gördüm,

Müslüman ülkeleri dolaştım, hep yıkıntılar gördüm.

KEŞANLI ALİ

————-

Tam olarak adı, Keşanlı Ali Destanı’dır. Onu tüm dünya böyle bildi ve tanıdı. Keşan’ın nerede olduğunu biliyoruz. Oyunda geçen Sineklidağ insanlarının ise tam bir destansı var edişle ortaya çıkmıştır. Aslında, o günden bugüne Sineklidağı insanlarını anlatan hemen hemen her ilimizin, ilçemizin kenar mahallelerinde ortaya çıkan insan tipleri, karakterleri; yaşam biçimleri.

Haldun Taner, tıpkı Homeros’un gezindiği gibi gezinmiştir Trakya’nın, Ege’nin kıyılarında. Ali’nin Destanını yaratırken, insanlığın eşelenmesini yaptığını biliyordu. Tıpkı Sersem Kocanın Kurnaz Karısını müjdelerken de, bizi bize anlatıyor; tiyatro büyüsü ve nezaketine sığınıp, tiyatro sanatının can alıcı değil, can onarıcı, insan sevdalısı bir uyandırma görevlisi gibi çalıştığını anlatıyor.

Şişhaneye Yağmur Yağıyordu hikâyesinde ki beygir Kalender’in düşleri, düşünceleri gibi; özümüzü unutmadan, uygar dünyayı algılayıp, bizlerin de bir şeyler sunabileceğini; Türk insanına benimsetilen saflığı, göçebe algıyı, iyi eğitim alan her ülke insanının tiyatroda da, mimaride de, sinemada da, sporda da başarılı olabileceğini; zayıflık ile üstünlüğün, kurnazlıkla aptallığın komedisini yaparken, insan olmanın erdemini, her daim okuma, dinleme, izleme ve gezmeyle yücelip güncelleneceğini anlatıyor.

Keşanlı Ali Destanı; Homeros’un günümüzden 3000 yıl önce yaşamış olmasının hiçbir önemi olmadığını, her daim Homeros’a konu olmuş destansı yaşam biçimleri, olayların yanı başımızda bile hayat bulduğunu anlatıyor; algılarımızı zorluyor; birikimlerimizi veya boşluk içinde hayali yüzüşlerimizi, hemen hemen her fırsatta kurnaz kavgalar ve öne çıkmalarla oluşan girdapları gösteriyor.

Keşanlı Ali; bir destan mı? Yoksa her an her yerde yaşaman bir serüven mi? Ülkemizde, yaklaşık 500 kez sahnelenmiş bu oyun, tiyatronun; yani sanatın koruma, kollama sürecine çoktan girmiş durumda. Keşanlı Ali Destanının var edicisi olan Haldun Taner; destansı sözcüklerini, hatırlatmalarını da bırakmıştır bize;

“ Bizim geleneklerimizden, bizim insanımız ve konularımızdan yola çıkıp, bütün bunları, öz Türkçemiz ve bize özgü bir görüş biçimi ile çağdaş dünyanın verileriyle aktarmak…”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

YORUM ALANI

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.