
BİR ŞARKININ SICAK KOZASI
——————————–
Şarkılara tutunmuş, onlarla yaşam yürüyüşüne koyulmuş bir sanatçı ne ister başka? Elbette, bir şarkının sıcak kozasına girmek… Ya sonra? Her yere gidebilme ve yenilmez olma düşleri…
Hiç de haksız değil… Gerçek bir şarkı, sanat; tüm zamanlara aitlik içinde, yenilmez, yanmaz, yok edilmez bir hak elde ediyor. Yeşil pasaporttan, vip salon ve kapılarından çok öte; bir sanatsal gizem, güç, zarif bir zafer de demek mümkün…
Jonnny Cash’da öyle sanatçılardan birisi; bir tanesi. Kendine özgü dünyası, sesi ve felsefesiyle; “ Bir şarkının kozasına, sıcak kozasına sarınmak” düşüncesiydi bütün hayali. Öteye, yenilmez olana, ölümsüzlüğe uzanmaktı…
O yüzden, gerçek sanatçılar için;”Geçmişten gelen hayalet” bu hayalete tutunmak, onu şimdikine tanıklık edip, geleceğe yollama düş ve düşünceleri hep vardır.
CEZAYİRLİ KADINLAR
——————–
Cezayirli Kadınlar, bir Picasso çalışmasının ismidir. Günümüzden 62 yıl önce yapılan, Cezayir Halkını, Fransız sömürgecilere karşı destekleme amacıyla yapıldığı biliniyor. Sanatçının en önemli silahı, tuvali, sözcükleri; kısacası, kendine özgü becerileri; kırmadan, dökmeden, yaşam haklarının öldürmekten değil, yaşatmaktan doğabileceğini anlatmaktır niyet.
Birkaç yıl önce bu eser New York müzayede salonunda 180 milyon dolara satıldığını biliyoruz. Sömürge dünyasına karşı duruş için yapılan bu eserin, Cezayir halkına desteği ne kadar oldu bilinmez ama kapitalizm döngüsüne büyük yarar; milyon dolarlık katkılar sağladığı da apaçık ortada.
Hâlbuki bir başka sanatçı, şu evrensel seslenişi yapıyor; “ Kayıtsızlığa karşı nasıl direnmeli?” Elimizden akıp giden yaşamlar; gözümüzün önünde, korkunç ayıplar ve sömürüler…
ANLAŞILMAZ HAYATLAR
—————————
Dünyamız çok güzel şeyler de üretiyor. İyiliğin, yetinmenin, adil olmanın tarafında o kadar çok insan varken, yaşamımızın merkezine, ünlü veya fazla pırıltı, patırtı saçan insanların getirilmesi ayrı bir dert… Bir başka dert ise, bizlerin, gözlerimizi kaçırma yeteneği, kendi iklimimizi, kültürümüzü, dünyamızı geliştirme becerimiz olduğu halde; çoğu zaman teslimiyet içinde, sunulanı, dayatılanı kabul edip, onu modasal veya kültürelmiş gibi kabullenmek…
Dünyanın çelişkileri sallarken insanlığı, bu çelişkiler içinden aksini söyleyen bir sanatçı geldi geçti bu dünyadan. Cesaria Evora; elli yaşından sonra ünlü olanlardan… Ünü, zenginliğe değil, yetinmeye, paylaşıma çeviren yüce insanlardan bir tanesi…
Onun için; Dik başlı, inatçı ve sabıkalı, derlerdi. Sanırım, bu özellikleri olmayanın tam da muhalefet olması düşünülemeyecek gibi. İktidarın, beyaz eldivenli nazik organları, azcık dokununca, nasıl da kabalaştığı, kabul edilemez insanlık kovalayanı, olduğunu bütün dünya biliyor.
Cesaria Evora’nın sıklıkla tekrarladığı bir sözcüktü; “ Kesen döner sap döner…” Dengeleri, adaleti sağlamlaştırıp, adil olmayı sağlamadığımız anın, bir başka adaletsizliğin kapılarını açacağını, eninde sonunda, dünyevi adalet yeterli olmazsa, evrenin şaşmazlığının araya gireceğini anlatıyordu.
Müziğiyle, genç kadın sesiyle…
“ Zenginler şarkı dinler; yoksullar şarkılara tutunur ve sahiplenir.” Sözcüklerini, yaşama dair bir iksir gibi görür; işte tam da bu felsefe için şarkı söylerdi; Anlaşılmaz hayatların şarkılarını…