DOLAR
EURO
GRAM ALTIN
ÇEYREK A.
BITCOIN
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava
Google News

İN-SANAT BAHÇESİ–137

Yayın Tarihi: 14 Nisan 2018 | Son Güncelleme :

14 Nisan 2018 - 10:45

İN-SANAT BAHÇESİ–137

BEN ORHAN VELİ

————————-

 

Bilmeyen yoktur belki; Veli’nin oğlu Orhan Veli’dir kendisini tanıtan. Bir zekâ ürünü, şiirine ruh veren, kısa bir ömre, nü büyük eserlerin de sığacağını sessiz sedasız anlatan Orhan Veli…

 

Oktay Rıfat ve Meilih Cevdet’in arkadaşı olan Veli’nin oğlu Orhan… Orhan Veli’nin şiirlerini okuyup da gülümsememek; tebessüm etmemek imkânsızdır. Aklın, pratikliğin yanında, açıklığı, aşikârlığın, bir sohbet havasını da aktarırlar.

 

Onu merak edenlere yazılmış bir şiirin sunumudur; Orhan Veli’nin bu dizeleri. Onu merak edenlere, ilk önce adam olduğunu hatırlatır. Sonra, diğer insanlar gibi, kulağı, burnu olduğunu anlatır.

 

Ben Orhan Veli derken, aynı zamanda o zamanın sosyal, siyasi yapısını, tam bir şair cesareti, içtenliği; bir sosyolog gibi kaleme alır. Dönemin Cumhur Başkanı Celal Bayar’ın ahır uşağından söz ettiği gibi, ıspanağı çok sevdiğini, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’in en yakın arkadaşları olduğunu ebedileştirir.

 

Başka? Sevgilisi olduğunu, ehemi niyetsiz şeylerle uğraşan bir adamım derken, dalga geçeceklere öncelik vermeyeceğini usta bir zekâ ürünü olarak sunar. Sıraladığı özellikleri kadar, sıralamadıkları olduğunu; insan gizemini, perdelerini, ruhsal girdapları da bir güzel sosyal, kültürel hayatımıza bırakır.

 

Arkadaşları ona OFRAN diye seslenirlermiş. Bir gün; ölümünden iki gün önce Bedri Rahmi Eyüpoğlu ile hasret giderirler. Bedri Rahmi, ona arkadaşlarının argosuyla seslenmiş; “ Ofran! Yahu beni göreceğin gelmedi mi?”

  • Ofran ha? Hiç Ofran olur da seni göreceği gelmez mi?

 

O günün gecesi, ezberinden üç şiir okur Orhan Veli. Birincisi Gelirli şiiri, ikincisi Delikli, üçüncüsü de aşkın resmigeçidi şiiri.

 

Birincisi o incecik dal gibi kız,

Şimdi galiba bir tüccar karısı!

Ne kadar şişmanlamıştır kim bilir.

Ama yine de görmeyi çok isterim,

Kolay mı? İlk göz ağrısı!

 

İkincisi Münevver Abla, benden büyük!

Yazıp yazıp bahçesine attığım mektupları

Gülmekten kırılırdı okudukça.

Bense bugünmüş gibi utanırım

O mektupları hatırladıkça.

 

Üçüncü, dördüncü derken, anlatır Orhan Veli; ancak sağlam, görgülü, kültürel altyapısı olan bir insan kılığıyla; sanki az önce gelecekmiş, biraz önce gitmiş gibi anlatır durur; insan gevezelinden çok öte şiirler eşliğinde; bize ait olan hikâyelerin içeriklerini…

 

SFİNKTER GEVŞERSE?

—————————

 

İnsan öğreniminin sonu olmadığını düşünüyorum. Var olan, ama bugüne kadar hiç duymadığım, muhtemelen tıp eğitim almış olanların bildiği kullandığı bir terim. Aslında bütün insanların bedeninde var olan büzgenlerden sadece birisiymiş.

 

Nedir bu büzgen? Nereden çıktı? Demeyin sakın; beden için ne büyük faydaları olduğunu, büzgen özelliğini kaybeden bir organınız olursa anlarsınız faydasını.

 

Örneğin, idrarınızı tutmaya yarayan büzgeni düşünelim! Çalışmadığını bir düşünsenize? Neler olurdu; ortaya çıkan ürenin soylu kokusu, ıslaklığı nasıl da rezil ederdi bizi.

 

İrlanda edebiyatının çılgın dehası, Ulyesses isimli eserinde, bir tabutun at arabasından düşüşünü tasvir edişi, ister istemez, öğretinin, anlatının merakı, gülümsemesiyle baş başa bıraktı beni.

 

Tabutu taşıyan at arabası devrilince “güm” diye bir ses duyulur. Tabut yere çarparak kırılır. Ceset, iki takla atarak, kırmızı suratıyla göz önüne çıkar. Gül rengine dönüşmüş, alt çenesi düşmüş vaziyette. Ağzı açık… James Joyce, bu açık ağzı; neredeyse ölünün bir şeyler diyeceğine yorar.

 

“ Hemen kapatalım ağzını. İğrenç manzara öyle açık! Sonra içi çabucak tefessüh eder. En iyisi tüm delikleri tıkayalım. Evet, keza. Balmumuyla. Sfinkteri gevşer. Her yerini mühürlemeli.”

 

Bir kitap, bir esere dönüşürse, bir günü, bir geceyi bile anlatırken, bütün yaşam kıpırtılarına dokunabilir. Edebiyata, sosyolojiye, müziğe, anatomiye, tiyatroya, siyasete! Joyce’yi okuyacaksanız, buna katlanmak zorundasınız; daima sizi bir yerlere gönderip, bir şeyler öğretmek ister, güldürüp düşündürürken…

YORUM ALANI

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.