DOLAR
EURO
GRAM ALTIN
ÇEYREK A.
BITCOIN
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava
Google News

İN-SANAT BAHÇESİ–151

Yayın Tarihi: 07 Temmuz 2018 | Son Güncelleme :

07 Temmuz 2018 - 12:02

İN-SANAT BAHÇESİ–151

BİRKAÇ SÖZCÜK, İNGİLİZCE İÇİN YETER DE ARTAR!

——————————————————

 

Gerçek bir komedi yaşanır her yolculuğun koşulsuzluğu içinde. Manyas Kuş Cenneti yolculuğum da bu türlere girecek olanlardan. Erdek, Bandırma dört aktarmadan sonra ana yolda minibüsten indim. Kuş Cennetine gidecek yol, Aksakal’a bağlı olan Kuşcenneti Mahallesinin hemen kenarından geçilerek gidiliyor.

 

Yardım etmeyi seven halkımızın tavır davranışlarını her yerde eksiksiz görmek mümkün. Bir sesleniş; doğru bir sözcük bile her an size uzanacak ellerin artmasını sağlar. Yolda indiğimde motosikletli biriyle karşılaştım. Kuşcenneti Mahallesinden, yöre insanı, tarlalarını, ektiği ürünlerini dolaşmaya çıkmış bir çiftçi.

 

Selam verdim; selam aldım. Kuşcenneti Mahallesi nüfusuna kayıtlı çiftçinin ilk sorusu; Nereye gidiyorsun? Kuşcenneti’ne dedim. Bu sefer de; Kime? Diye sordu. Kuşcenneti’ne! Kime? Bu şekilde sürekli tekrarlıyoruz; o soruyor, ben ısrarla söylüyorum.

 

Şaşırmamak, kızmamak elde değil. En sonunda; kuşları görmeye, gezmeye geldim, deyince; anladığını büyük bir Ahaaa, ifadesiyle dile getirdi. Durumu yardımseverlikle düzeltti. Ben seni getiririm; atla arkama.

 

İnsanın yüce yaratıcıya seslenmemesi, inanmaması mümkün değil! Az önce; iki kilometreyi yürümeye hazırlanırken; Kuşcenneti Mahallesi nüfusuna kayıtlı bir çiftçinin motoru arkasında bindiğim gibi; yöreden söz etmeye başladık. Sadece yöre mi? Çocuklardan; çocuklarımızdan… Ektiği ürünlerin, kurt tarafından kesilen bamyaların, ikinciye ekilmesine kadar…

 

Kuşcenneti ziyaretim; kısmen olumlu geçti. Bu kadar güzel yerlerin yeterli turist alamaması, tanıtılmaması, kuşları daha iyi gözleyemememiz, ayrıca tartışılır. Ziyaretim bitince, geri dönüşü; ana yola kadar yürüyeceğim iki kilo metrelik yola koyuldum.

 

Yol boyunca; dut ağaçları, armutlar, erikler var. Ve hiçbirisi de cimrilik yapmadı bana. Üç dut, bir erik ve üç armut rica ettim hemen verdiler.

 

Kuşcenneti Mahallesi kenarından geçerken; bayramlaşma gezisine çıkmış beş genç; yaşları 12 ve en büyüğü 13 yaşlarında olan üç çocuk. Büyük olan beni görünce, diğer çocuklara bırakın turistle ben konuşacağım dedi.

 

Diğer dört çocuk, gayet terbiye ile büyük olana yer açtılar. Büyük olan çocuk; What is your name, diyerek büyük bir özgüvenle turistin; yabancı sandıkları, yabancıya yaklaştı. Oynanan bu oyunu bozmamak, hazır bana da oyuncu olma fırsatı verilmişken; istediği cevap yerine, çok hızlı davranarak; How are you, diyerek elini sıktım.

 

Çocuk, alışık olduğu bu el sıkma ve ona samimi yaklaşımım karşısında bir anlığına şaşkınlık yaşasa da; Thank You, sözünü bitirmeden, ben beş on adım ilerlemiştim bile. Arkamdan, zafer kazanmış gibi; By, diyerek seslenen çocuk; diğer dört çocuğun gözünde daha bir başka yere gelmişti.

 

İnsan mutlulukları, bir anlığına bile olsa, oynanan küçük eğlenceli oyunlar; ne çok şeyi anlatıyor bize…

 

GÜLMEYİ, GÜLÜMSEMEYİ UNUTTUK MU?

———————————————————-

 

Büyük çoğunluk, sırıtma ile gülmeyi birbirine karıştırır. Sırıtma, gülmenin yozlaşmış, sahte kılığa bürünmüş halidir. İçinde bir tek tebessüm kırıntısı dahi bulamazsınız…

 

Sırıtma, siyaset, ticaret kokar. Sadece bunlar koksa iyi; sahtekârlık da kokar… Henrı Bergson gülünç etkinin tam olarak ortaya çıkması, etkisinin yayılması için kalbin bir anlığına hissizleşmesi gereklidir, der.

 

Bir anlığına hissizleşen kalbin, gülünçlüğü saf haliyle algıladığını anlatır. Her daim aranan şey; saflıkta gizli değil mi? Yani doğallıkta! Bütün şamata, gürültü, gelinen nokta; aranan, özlenen şeyin o saf hali olduğu anlaşılıyor…

 

Kendimizi ait hissetmediğimiz kültürlerin yaratacağı dalgalar algımızın, hissiyatımızın veya saf halimizin dışında kalır çoğu zaman. Hissiyatımız, saflığa mahkûm olmayı veya cansızlığı seçme görüntüsüne dönüşür.

 

Bir rahip Pazar gürü herkesin ağladığı, gözyaşı döktüğü vaazını verir. Bir kişi ağlamıyordur. Bir adam! Ve ona, niçin ağlamadığını sorduklarında bu cemaatten değilim! Der. Onların hissettiğini hissetmez.

 

Ortak masallar, hikâyeler, türküler, şiirler bu yüzden önemlidir. Her ne kadar evrensel düşünce bütün sınırlara meydan okuyor olsa da,21.yüzyıl kendi kültürünü, savunma ve cemaatini oluşturuyor görünse de; kuru bir hayranlık, değişim; imbikten geçmeyen hiçbir davranış, sahiplenme veya düşünce; ortak kültüre dönüşmüyor; dönüşemiyor…

YORUM ALANI

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.