
SAPIK YUNUS
—————————-
Hiçbir davranışın ilimsel tarafı bizleri ilgilendirmiyor bile. Ona eziyet edecek bir sıfat; yakıştırma bulmamız yeterli…
Bir hafta önce okuduğum bu haber; Fransa’nın kuzeyinde Breton bölgesinde yaşanıyor. Kahramanımız ise bir yunus. Hani insanlara fazlasıyla yakın duran, hepimizin sevmek için can attığımız deniz hayvanı.
Fransa’nın Bereton Bölgesinde plaja dadanan bu yunusun bir de ismi var; Zafar! Zafar, bildik yunus davranışlarından çok farklılık gösteriyor. Gözüne kestirdiği yüzücü, sörfçüleri flört etmeye zorluyor.
Zafar’ı takip edip incelediklerinde yunus biliminin de yardımını alarak; Zafar isimli yunusun cinsel açlık çektiğine karar veriliyor.
Belediye Başkanı bu gidişattan çekinip, plajı yüzücülere kapatmakla çare üretmiş. Belki yakın gelecekte Zafar’a bir arkadaş da bulmaları mümkün; en doğru olanı da bu olacak gibi…
Zafar gibi bir yunusun bizim plajlarımıza dadandığını bir düşünün! Yüzücü veya balıkçılarla flört etme isteği nasıl karşılanırdı? Sapkınlıkla suçlanır; oracıkta canına kıyılırdı… Kimsenin de gözünden bir damla yaş akmazdı…
İnsanın gizemi, ancak ilimle aydınlatılarak netleşip, gün yüzüne çıkartıla biliniyor. Gerisi, hep eksik, hep suçlama; hatta suçluyu yakalarken en korkunç olanı yapma; SUÇ İŞLEME…
Bizlerin ahlak anlayışı, vicdan ve adalet tutumu ne hazindir ki hep buna benzer; bana zarar verdi; öyleyse; yok olsun; yerin yedi kat dibini boylasın… Ne korkunç bir ahlak, adalet anlayışı… En büyük şey, suçluyu yakalarken, kendimizin de suç işlemeye ne kadar yakın oluşumuz…
Zafar isimli yunus şimdi nerede; aynı plajda volta atıyor mu bilinmez! Muhakkak yeni arkadaşlar, açlığını gidermeye derman olacak objeler, nesneler, canlılar arayacaktır; hormonları Zafar’ı rahat bırakmıyor…
SAHİPLENMENİN KAYIPLARI
——————————————-
Bitmeyecek olan bir davadır; nesnelere, mallara, mülklere olan aşkımız. İstediği kadar ömürlerin bitişlerini, noktalanış zamanlarını gösteren ölüm törenleri olsun; her daim unutmaya yazgılı bir insan çelişkisinin karşılığıdır; didinmek, mülkiyetlerle övünmek…
Hiçbir zenginliği kınamak gibi bir hakkımın olmadığını biliyorum. Hatta sevmediğiniz bir insan olursa; onun için dua edin; Allah daha çok versin diye. Belki biraz ters gelecek ama malın, mülkün eziyeti ağırdır… Düşmanınıza daha ağır bir yük de siz hediye etmiş olursunuz böylece…
Sözün latife kısmı bir yana; yaşamın en çok keyfini çıkartanlar çok iyi araştırmacılar tarafından ortaya çıkartılsa; malı, mülkü en az olanlar oldukları anlaşılacaktır. Yetinme duygusunu sadece bastırılmış itaat alışkanlıklarınla değil; matematiğin, sosyolojinin, psikolojinin ve sanatın da yardımıyla dengelemek ayrı bir zanaat işidir.
Elimde hiç nasihatim yok vermek için. Anladıklarımı, anlatmak gibi bir yazgının içinde olduğumu biliyorum. Sadece bunu yapıyorum; tıpkı bizden öncekilerin bize sundukları muhteşem zengin bilgiler gibi.
Fernando Pessoa ; “ Sahip olan kaybeder. Bir şeye sahip olmaksızın hissedeceğini hisseden ise o şeyi kormuş olur, çünkü o şeyin içinden özünü çekip almasını bilmiştir.”
Birkaç kelimelik bir cümle; bana babam, dedem tarafından bırakılmış en büyük miras kadar değerli… Düşünün hatta gözünüzün önünde canlandırın; binlerce dönüm arazisi olan paşaları, kralları! Aynı şekilde o arazileri işletmek, korumak için yüzlerce insanı çalıştırma didinmelerini de düşünün!
Bir de; bütün dağlara, ormanlara, vadilere tüm dünyanın, bütün insanlığın, canlıların gözüyle bakan gezginlerin huzurunu araştırın! Yücedir! Mülkiyet aşkıyla beslenmez. Dağların, güneş ile yaptığı oyunlarla, rüzgârın adaçayı, kekik, ıhlamur çiçekleriyle yaptığı danslarla beslenirler…
Bu tür beslenmelere, tapu sahibi olmak gerektirmiyor. Bunları korumak için bekçiler, nöbetçiler de gerekmiyor. Ve bir de şunu düşünün; ölüm döşeğinde olan binlerce insanla yapılan araştırmalarda sorulan soru şudur; “ Bir daha dünyaya gelseniz; neler istersiniz?”
Verilen cevapların hemen hemen hepsi aynı; “ Daha fazla seyahat eder, daha az mal, mülk sahibi olur, bu kadar titiz olmazdım.”
Zordur, yaşamın gölgelerini, seslerini, dengelerini ve adaletini içselleştirmek. Bu yüzden, konu komşu ve akrabalarımızla bitmeyen bir miras kavgaları yaşarız; bizden çocuklarımıza bile miras kalan…