DOLAR
EURO
GRAM ALTIN
ÇEYREK A.
BITCOIN
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava
Google News

İN-SANAT BAHÇESİ–175

Yayın Tarihi: 19 Ekim 2018 | Son Güncelleme :

19 Ekim 2018 - 10:46

İN-SANAT BAHÇESİ–175

TÜRKÜLERDE Kİ SAKLI TARİH

—————————————-

 

Tarih mi türküleri sakladı; öteden bugüne taşıdı; Yoksa türküler mi tarihi güne, bugüne ve yarına taşıdı; taşıyacak…

 

Bilgi, bir birine çapraz bağlarla tutunmaya başlamaya görsün;üretim de başlar. Roman, hikâye, sinema, tiyatro; insanı en ağır bir yaz gününde serinletecek, en susuz zamanda can suyu olacak derece…

 

Bir hikâyeyi, sosyolojik süreci; inanç uğrunda inancı kaybedenleri, kendi dili, felsefesiyle işlerken Kazancakis; Allahın Garibi; garip bir destana dönüşür. Tükenirken, ışığa dönüşmenin, dönüşüm yaşarken, en güzel olan hediyenin; can ve canların zamansız sonlanışını da; anlatmak, düşündürmek ister.

 

Böyledir, edebi düşüncenin, sosyolojiye tutunuşu; gönül bağlarının yanında; ilimsel bağların da şenlendiği; zamanın, zamansızlıkla taçlandırıldığı bir zaman başlar.

 

Uçsuz bucaksız alanlarda, özgürlükle birlikte kıstırılmış duygularını yaşayan; Antarktika bilginleri kadar gerçek bir dokunuş yapar; çok ötelere; Babil’in zorba hükümdarının üç kız çocuğunu; Hananiah, Michelle ve Azaria’nın türkülerle zamanlar ötesine taşınışını; şahesere dönüştürülen bir kilim gibi; ilmik ilmik, desen desen, renk renk dokur…

 

Öyle bir an gelir ki;Hananiah,Michelle ve Azaria’nın acı çığlıklarını;ilahi bir şölene dönüşür.

 

Sanki bütün çiçeklerin tütsüleri onlar için salınıyordur gökyüzüne. Acıların tükenişi, zorbalığın da tükenişini anlatır; türküye, ağıta dönüşen o büyük çığlıkların büyük ateşinde yanan üç kızın; Hananiah,Micelle ve Azaria’nın sesleri eşliğinde…

 

 

DUYARLILIK

————————–

 

 

İpek Özbey ile Hakan Günday’ın konuşması, bugüne kadar duyarlılık üzerine duyduğum en iyi kavramlardan birisini de anlamama neden oldu.

 

Hakan Günday, kendi duyarlılık yolculuğunu, şu felsefeyle pekiştirmiş; “ Duyarlılığın bir kas olduğunu düşünürsek, onun mutlaka bir şekilde çalıştırılması gerekir.”

 

Birkaç yıl önce Dünya Sağlık Örgütünün hastalıklar konusunda üç ana başlık üzerinde durması, bu duyarlılığın önemini daha da öne çıkartıyor. Neydi bu üç ana başlık? Hastalıkların ana sebeplerinden üçü; Stres, hareketsizlik ve yanlış beslenme…

 

Bu durumda, duyarlılık da bir kas sayılacaksa; insan yaşamına yapacağı katkıların, zorlu virajlarda, yüksek rüzgârlı ve bol tipili tepelerde ki soğukların içinden geçip gelmenin erdemi nasıl olur siz düşünün?

 

Her gün aynı neşe, aynı yiyecek; hiçbir çaba harcamadan yaşayan insanların dünyası biliniyor artık. Hatta kokuları çoktan dünyayı dolaştı. Alkolün, hapların, stresin, üşengeçliğin, büyük uykunun içinden sıyrılamama gibi büyük bir girdaba tutuluyorlar.

 

Hepimiz için geçerli bir durum. Hazıra dağlar dayanmadığı gibi, hazır olanın korkunç depresyonu, uyuşukluğu bilinen bir gerçek. Güzel olandan, neşeli olandan iyice uzaklaşmak anlamına da geliyor…

 

Sanatçı kendisinde başlayan duyarlılığı, başlangıcını anlatmak için Cemal Süreya’nın bir şiirinden yola çıkar;

 

“ 1931’de doğdum/1937’de annem öldü/1944’de Dostoyevski okudum/O gün bugün huzurum yoktur.”

 

Sanatçının da huzurunun yok oluşu; aslından beden ve ruh motorlarının çalışma anını anlatıp biçiminin bir romanla hareketlendiğini öğreniyoruz. Lous-Ferdinand Celine’nin Gecenin Sonuna Yolculuk romanını 14 yaşında okur ve duyarlılık yolculuğu başlar…

 

Duygusuz, doyumsuz olmanın sonları hep iğrenç ve neşesiz olmuştur. Duyarlılık ise üretime geçer. Hikâye, roman, sinema, tiyatro, opera ve belki de insanlığın önünde başka bir alan açacak bir icat-buluş…

YORUM ALANI

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.