Yazı atölyesi yakınlarında elektrik ödeme gişeleri olması sebebiyle yıllardır bu sözleri duyuyorum; “ Kardeşim; zımba var mı, şu faturalar kaybolmasın!”
Dostlarım ne yalan söyleyeyim, bu seslenişler karşısında kim bilir kaç kez; “Zımbam yok, teli bitti” demeyi istediysem bile ancak birkaç kez dedikten sonra bile pişmanlık duydum…
Faturasını ödemiş, ödeme makbuzu almış olan vatandaş, üst üste durması gereken iki evrakı, kaybolmasınlar diye illa zımbalayacak! Ne acayip bir telaş, kuruntu ve saklama biçimi desem de, yıllardır; “ Zımbam var” diyerek, neredeyse zımba tellerinin tamamı tanımadığım kişilerin “Aman, evraklarım kaybolmasın” korkularını, kuruntularını ve ıvır zıvır işlerini zımbalama ile geçti…
Faturası ödenmiş evraka bu kadar önem veren insanların yüzlerine baktığımda bedenlerini ne kadar hoyrat kullandıklarını görünce daha da canımın sıkıldığını paylaşma zamanı geldi de geçiyor bile…
İki kâğıt parçasını birbirine zımbalamak için gösterilen telaş ve özen, muhtemelen hiçbir zaman yakın çevresi veya uzak çevresi için gösterilmedi. Zımba teline duyulan hasret, hiçbir zaman kütüphanelere, konser, tiyatro salonlarına duyulmadı. Bir zımbanın hatırı için eğilip bükülen kişiler, muhtemelen çevresindeki insanlar için hiçbir zaman nezaket ve centilmenlik içinde bulunmadılar…
Gel gelelim, zımba teli karşısında kırk yıllık kahve hatırından daha fazla eğiliyorlar. Nasıl canımı yaktığını anlatamam… Ivır zıvır işlere kurban olmuş bir halkın parçaları diyerek bir kenara da atmak istemem!
Diyeceğim o ki, bir topluma sanat, bilim, felsefe ne kadar uzak kalırsa, zımba telinin önemi o kadar artıyor. Yani, ıvır zıvır işlerle geçen muhteşem ömürler, insanlar ve insancıklar…
Bir araştırma sonucunu okumuştum: -İnsanlar niçin daha yoksul kalıyor? Diye! Sonuçlarını merak edenlerle paylaşmak isterim; ıvır zıvıra ayırdıkları harcamalar diye anlatılıyor.
Toplumumuzun buruk ve kırık hallerini sağlam ve koşulsuz araştırırsanız, iyi gözlemlerseniz, ıvır zıvıra düşkünlüğü, ıvır zıvır sohbet meraklarıyla geçirdikleri ömrün korkunç dramını görmek mümkündür… Sadece sloganlara, duyum, söylemlere dayalı milyonlarca hayatın, bir türlü oluşamayan esaslı öyküleri, kayıp uygarlıklar gibi bile olmayacak! Çünkü izlerinden eser bile kalması mümkün değil…
Yıllar önce bir başka araştırma sonuçlarını okumuş sonuçlarına hiç şaşırmamıştım. Ölüm döşeğindeki yüzlerce insana sorular sorulmuş: – Tekrar sağlığınıza kavuşma yaşansa ne yapmak isterdiniz? En fazla verilen iki cevap, sanki tüm zamanların ıvır zıvır işlerle uğraşanları için bir uyandırma sinyali gibi; birincisi: – Daha fazla seyahat eder, daha fazla şehir, insan tanımak isterdim. İkinci cevap: – Ivır zıvır işleri dert etmeyi bırakır, kırılan dökülenlerle uğraşmazdım!
Sanıyorum atölyem durduğu, ben yaşadığım sürece zımba makinem hep var olacak ve her daim telleri, evrakları kaybolma korkusu olanlar tarafından hep istenecek; “ Zımba var mı be abi?”
Keşke yok diyebilsem! Var derken de mutlu olmadığımı söylemenin bir sakıncası yok; ıvır zıvır işlerden bıktım dersem, insanlığın uyandığı gibi uyanmaya davet etmek istersem de sesim soluğum çok az çıktığı için ancak burada yazarak paylaşıyor, sesleniyorum…