Geçmişten bu güne düşünürsek,dünya ve ülkeleri yok,harap eden zulüm değil,dalkavukluk ve riyakarlıktır.18 yüzyılda bir çok ülkede büyük bir tehlike olarak görülen devlet yönetiminde ki dalkavukluk hastalığı,maalesef kar topu misali büyüye büyüye günümüze ulaşmıştır.Cemiyet bir bütündür,hastalık girdi mi toplumun her tarafını sarar…Yani her alanda bu günkü gibi dalkavukluk hastalığına rastlayabilirsiniz.Lakin devlet teşkilatına sirayet eden bu hastalığın faturası çok daha ağır olmaktadır.Tabiri caizse fert için beyindeki habis ur ne ise devlet yönetimi için dalkavukluk da odur.Doğru söyleyenin dokuz köyden kovulduğu,dalkavukluk yapanların ise baş tacı edildiği bir sistemde devlet nasıl ayakta durur?.. Dalkavukluğun sağladığı çıkar,dürüstlüğün getirisinden fazlaysa o ülke batmaya mahkumdur.Benzetme pek hoş olmasa da,bu bir gerçektir.3 kıtaya sahip,el etek öpenlerin çok olduğu Osmanlı nasıl bitirilmiş Mondros Mütarekesi imzalanıp SEVR nasıl getirilmiş oturup düşünelim…Şairin dediği gibi maalesef insanlar için dünyada en karlı iş dalkavukluktur!Şunu da unutmayalım ki,dalkavukluğu besleyip büyütenler iktidar sahibi olanlardır.Emeksiz köşe dönmenin sahipleri elbette çok olur.Burada sorumluluk güç sahibi olanlardadır…Çalışmadan,alnı terlemeden makam, mevki sahibi olmak isteyenlere yahut servetine servet katmak için takla atan bazılarının önüne yatanlara gerekli tepki gösterilmez kör nefse hoş gelen bu şaklabanlıklar teşvik edilir hatta ödüllendirilirse mayası bozuk baz kişiler şüphesiz dalkavukluğu gelir kapısı haline getireceklerdir… Televizyonda izlediniz mi bilmiyorum,ama geçenlerde Sayın Cumhurbaşkanı “İstihdam Şurası”nda konuşurken bir vatandaş “Sayın Cumhurbaşkanım,sizin her sözünüz bizim için kanundur” diye bağırdı. Keşke Cumhurbaşkanı bu zatı muhtereme “Bir dakika, benim sözüm nasıl kanun olur?Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisi yapar.Lütfen ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun” demesi gerekirdi.Eminim o zaman hiç kimse bir daha öyle ulu orta dalkavukluk yapmaya kalkmazdı…Gerçekten de birisi kusurumuzu söylese canımız sıkılır,lakin bir dalkavuk yağ yakmak amacıyla yalakalık yapsa,binlerce yalan söylese hiç canımız sıkılmaz,aksine nefsimize hoş gelir.Ama hiç de doğru değil.tenkitlere de açık olmamız gerekir.Çünkü tenkitler eksik olanı tamamlatır güzel olanın önünü açar…Her kim olursa olsun bir kişi yüksek bir makama geldi mi hemen etrafını dalkavuklar sarar.İmtihan başlamıştır,ya o dalkavuklar zincirini kırarak devlet adamı olacaksınız ya da o halka içinde kalarak siyasetçi olacaksınız. Aslında siyasetçi olarak kalabilmek de bir başarı sayılmalıdır,ama bu millete yakışan siyasetçi değil devlet adamlığıdır…Yoksa bu işin sonu diktatörlüğe kadar gider.Sözün kısası;dalkavukluk sosyal yapıyı çürüten bir hastalıktır.Yandaş hep bir ağizdan bağıran basınla nereye gideceğimiz belli değil,hele bir de devlet yönetimine bulaştı mı çöküş muktedirdir.Bu çıbanın içi temizlenmeden ne kalkınma,ne huzur,ne de adalet olur!Yıllardır olduğu gibi batinaj yapmaya devam ederiz…Dipnot,Ahmet Sevgi.