
( Yukarıkılıçlı’ya Yolculuk )
Tekirdağ’a 23 km uzaklıkta, bir yerde Tekirdağ’ın çok yakınında kadim bir geçmişe sahip Yukarıkılıçlı Büyükşehir yasalarına göre her ne kadar Süleymanpaşa’nın mahallesi olmuş olsa da, burası köy neşesini, köy huzurunu ve o değerli köy bereketini taşıyan; geçmişiyle, ürettikleriyle, insanlarıyla dört dörtlük bir köydür…
Haziran’ın ilk günü: Saat 05.30 uyanma vakti. Hızlıca hazırlıktan sonra Tekirdağ Postane yanında Yunus Usta- Çakır ile buluştuk. Yirmi yıla yayılan, belki birkaç ömür yaşansa, yine yapılacak yolculuklardan birisi başlamak üzereydi.
Pazar günü olduğu için Tekirdağ sessiz… Büyük çoğunluk büyük yorgunluklarından ötürü uykuda…
Bir şehri farklı yönden tanımak istiyorsanız, sabah sessizliğinde caddelerinden geçmek, araç ve insan trafiğinin olmadığı zamanlarda seyretmek, başka bir duyguyu, hatta serüvenleri de çağırıyor; yaşadığınız yere ait, farklı tatların arasından…
Yunus Usta ile birlikte uzun zamandır Ganoslar-Işıklar Dağları güney bölgelerinde dolanıyoruz. Sanatçının Gesi Bağları’nda dolandığı gibi…
Bu yıl, Ganoslar diyarının kuzey bölgelerini de tanımak için daha farklı geziler, yolculuklar yapmaya başladık. Bir önceki yolculuğumuz Naip Kalesi etkinliği olmuş, bu etkinlikte Çanakçı Yukarıkılıçlı arasını yürümek için program yapmıştık.
Saat 6.45 kahvaltıyı Naip kıraathanesinde yaptık. Esnaf, yerli turiste, dışarıdan gelecek olan misafirlerine çoktan hazırlanmış. Hafta sonları Naip, Uçmakdere, Mürefte, Hoşköy, Şarköy esnafları için ayrı bir zenginlik, mutluluk ve alışveriş demek…
Çanakçı ağılları bölgesinden başlayan yürüyüşümüz, Avşar yakınlarından geçerek Yukarıkılıçlı’ya geldik. Yol boyunca rakım-yükselti arttıkça faklı doğal güzellikler; çiçekler, ağaçlar şölensi bir görsellik içindeydiler.
Yol boyunca deve dikenlerin, papatyaların koloniye dönüşmüş görsellikleri, doğaya dokunan insanların ve hayvanların azalınca nasıl bir dönüşüm yaşadığının da kanıtıydılar…
Vadiler, orman alanlarına benzemeye başlamışlar. Papatyalar, tarla sarmaşıkları, artık yabanileşmiş asmalar, salepler, tüylü ladenler renklerin geçit törenine dönüşmüş haldeydiler.
Köyler arası yollar oldukça tenhaydı. Yukarıkılıçlı Köyü-Mahallesi Mezarlığı yakınından geçerken, çok eski ve üzerindeki silinmiş yazıları bulunan mezar taşlarını görünce, köyün yüzyıllar ötesine uzanan tarihini de anımsadım. Köyün girişinde ilk karşılaştığımız kişi Ahmet Bey, bizi gülümseyerek karşıladı. Niçin yürüdüğümüzü merak etmiş olacak ki; “ Yolda bir araca denk gelmediniz mi?” Sorusu, bizim gönüllü bir yürüyüşçü olduğumuzu tahmin edemediği için sorulmuştu.1939 doğumlu Yukarıkılıçlılı Ahmet Amca ile kısa bir sohbet yaptıktan sonra köy meydanına geldik.
Bakımlı ama diğer köyler gibi okulu kapanmış… Artık yiyecekler dışarıdaki seyyar satıcılar tarafından kamyonetlerle geliyordu. Patatesçi oradayken, diğer satıcı kamyonet, Çanakkaleli esnaf geldi. Pirinç, mercimek ve diğer ihtiyaç ürünlerinden satıyordu.
Yıllar önce Çınarlı Mahallesi ikamet zamanlarında Işıklarlı Osman ve Orhan’ın kahvesinde tanışmış olduğumuz Ali Kurt oturmuş olduğumuz kahve önündeki masamıza geldi. Sesi hiç yabancı gelmese de, ismimle seslenince,zihnimin geçmiş sayfalarını çevirsem de Ali Kurt’u hatırlamakta zorlandım.Masamıza gelen bir başka Yukarıkılıçlı insanı Nurettin Baykal oldu.Bizim gezgin oluşumuza epey ilgi gösterdi.Kendisinin de doğaya,doğal yaşam içinde olmaya merakı olduğunu öğrendik.Sohbetimiz hiç yabancılık çekmeden,hatta mizaha dönüşen bir halde sürdü gitti…
Kimleri kimleri anmadık ki? Yaklaşık dört yıl önce ölen Ali Sever’in zamansız ölümünü andık. Kamil Usta’yı, Halil, Ali, İsmail, Ahmet, İsmet Ustaları… Yukarıkılıçlı insanlarının Tekirdağ sanayisine kattıkları çıraklık, kalfalık ve ustalık becerilerini andık. Ustalarıyla önlü bir köyümüz… Üreten bir köy… Bizim sohbetimiz devam ederken iki ayrı süt kamyonu geldi. Köyde büyükbaş hayvancılık çalışkan köy insanlarının sayesinde devem ediyordu. Artık birçok köyümüzde olmadığını biliyoruz…
Yukarıkılıçlı insanlarıyla tanışalı neredeyse 45 yıl oldu. Tokgözlü olmalarının yanında çalışkanlıkları, üretkenlikleri, zanaatkârlıklarıyla bilinirler… Aynı zamanda bu köy 1912–1913 1.Balkan Savaş sırasında şehrimizi işgal eden Bulgarlar 8 ay Tekirdağ’da kalmışlardır. Yukarıkılıçlı’da bir kış günü Mart ayında Bulgarlar Yukarıkılıçlı ve çevre köylerden Avşar, Oruçbeyli, Tatarlı köylerinden topladıkları kırk erkeği meydan yakınlarındaki samanlığa doldurup kapılarını kapatıp ateşe verirler.
Kırk kişi, kırk bin can olur, vahşet içinde yanarken vatan için birbirlerine sımsıkı sokulup, ruhları göğe yükselir ve VATAN için ant içerken…
Tekirdağlı şair Ender Çelikkol’un dizelerinde de anlattığı gibi, “ Şehit sanmayın cansız/Toprak korunmaz kansız/Allah bütün Türkleri/Bırakmasın vatansız”
Dönüş yoluna ilerlemeden önce Ali Kurt, Nurettin Baykal’a, esprileriyle bizi güldüren kahve işletmecisi nüktedan arkadaşa “ Hoşça bakın zatınıza” diyerek, sanki kendi köyümüzden ayrılır gibi ayrıldık.
Dönüşte köy mezarlığına uğradık. Ahmet Kurt’tan yerini öğrendiğimiz ve çok öteden beri tanıdığım Ali Usta’nın mezarını bulduk. O’nun mezarına gitmeden önce bir çocuk mezarını da ziyaret ettik; üzerinde ailesi tarafından sonsuzluğa uğurlanan çocuk oyuncuklarına, çocuk duygular içinde el sallayarak Ali Sever’in, Ali Usta’nın mezarına yaklaştık. Tıpkı Ali Usta ile karşılaşınca onun ilk sözleri gibi “ Nasılsın bakalım!” diyerek selamlaştık…