
YÜRÜYÜŞ YOLU BİLMECESİ!
—————————————
Bu bilmeceyi kim çözecek? Tekirdağ Yat Limanı ile Değirmenaltı arasında yapılması planlanan ve gündemden hiç düşmeyen; Ancak, hiçbir yol alınamamış olan yürüyüş yolu…
İzninizle, benden de hayırlı olsun dileklerimi kabul eyleyin! Bu bilmece öyle bir hal aldı ki çözene aşk olsun!
Her iki Belediye Başkanı; “Biz projeleri yaptık, iktidar onaylamıyor-engelliyor!” diye kamuoyunu bilgilendiriyor. Oysa iktidar tarafından dinlediğim ve bu konuda bilgisi olan kişilerin cevabı da çok şaşırtıcı! Çünkü bu projeyi yapması gereken Büyükşehir Belediyesinin herhangi bir proje vermediği-sunmadığı iddia ediliyor.
Tekirdağ halkı için çok önemli olan bu proje; iki arada bir derede sıkıştı. Tekirdağ bir türlü sevgili deniziyle buluşamadı. İnsanımız için sadece yürüyüş yolu olmaktan öte 7–8 km denizle iç içe; bisiklet, yürüyüş ve sosyal tesisler; yıllardır denizinden koparılan halkımızın deniziyle, sosyal hayatı ve eğlencesiyle barışması anlamına da geliyor.
Bakalım; bu bilmeceyi kim çözecek? Herkes birbirini suçluyor. Cezayı halk çekiyor! Bu halka bu reva mı? Yazık değil mi? Sadece siyaset yapacağız diye kör ve tutarsız mantıklarla yol alınır mı?
Bu şehre bir parça sevginiz varsa, itibarınız, saygınlığınız gelecekte de kalsın istiyorsanız; halkın istediği tek şey; gerçeklerden kaçmayınız!
KENTİMİZ KİMLİĞİNİ KAYBEDİYOR MU?
——————————————————-
Şehir sevgisini şehri bir otel gibi kullananlar, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın felsefesi, soylu bencilliklerle kentimizi yaşanır yer yapmaktan çok öte; her daim sihirli değnekle gelecek kurtarıcılar arıyoruz.
Bilmiyoruz ki medeni dünyanın kurtarıcısı kendisidir. Hiçbir yöneticinin elinde sihirli değnek yoktur. İşin içinde halk olmayınca, hak, istikrar da olmuyor
Muhalefet tarafından da, iktidar kesiminden de görüştüğüm, izlediğim insanlar var. İnanmış olarak, şehrin sevdalısı, taraftarı olarak birkaç kişi; bir avuç insandan öteye gitmeyen mücadeleler; didinmeler…
Bir kemanın en acıklı hali gibi; şehrimiz kimliğini kaybediyor! Yeryüzü cenneti olabilecek; dağları,135 km deniz kıyısı, hatıralarda kalan cumbalı evleriyle; yitirdiği insanlarla; yitik medeniyetler gibi kaybediyoruz şehrimizi.
Siyasi kanatta olan hokkabazlar öyle süslü laflar ediyorlar ki; birkaç insanda “ Ya Tutarsa!” mantığıyla bu insanlara sarılıyorlar.
Siyaset bilim, inanç, çırak, kalfa ve ustalık işiyken, sadece günlük çıkarları düşünen insanlar topluluğu haline geldi. Hal böyle olunca, belediyeye, il, ilçe yönetimlerine giden, girmek isteyen insanların çoğunluğu kendi derdinin peşinde.
İnsanlarımızın önceliği olmasını, çocukları, yakınları için iş istemelerini, düşünmelerini normal buluyorum. İşin, canlının doğası gereği yanlış da değil. Asıl yanlış olan şudur; bütün bu istekler devam ederken, şehrimizin; bütün kent halkımızın istekleri, ihtiyaçları unutulmuş, yokmuş gibi kabul ediliyor.
Siyasetle uğraşan büyük topluluğun büyük önyargılı insanları; basın dünyasına, gazetecilere de oldukça şüphe ile yaklaşıyor. Oysa bu işin gidişatı çözümü böyle mi olmalı? Her mesleğin, uğraşın içinde yanlış, gereksiz, sorunlu insanlar vardır.
Bunu eritmek, arızaları gidermek yine siyasetin içinde, kıyısında bulunan insanların duyarlı, bilgili, görgülü halleriyle olması gerekmez mi?
Hangi siyasetçi veya siyaset içinde koşturan şehir insanıyla konuşsam; belediyede veya resmi kurumlarda yanlış giden işleri, derhal savunmaya kalkıyor. Ağır başlılıkla, soğukkanlılıkla bu işi bir araştırayım duyarlılığı yok!
Her söylem, yazım, eleştiri; aynı zamanda sözcümüzün meclis dışı olduğunu da anlatma ihtiyacını duymama neden oluyor.