Geçtiğimiz günlerde, birçok öğretmen ve öğrencinin ‘üzücü’ olarak nitelendirdiği bir haber aldık. Milli Eğitim Bakanlığı’nın, yeni bir Öğretmenlik Meslek Kanunu hazırladığını biliyorduk. Kulislerde, localarda, toplantı salonlarında gizli gizli konuşuluyordu bu kanun. Kısaca, birkaç takım elbiseli insanın, birçok formalı insanların kaderini belirlediği binalarda bulunan gazeteciler, bu kanunun çıkacağının haberini çok zaman önceden biliyordu.
Geçtiğimiz günlerdeyse, TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda yeni Öğretmenlik Meslek Kanun teklifi, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in katılmadığı görüşmelerde, eğitim sendikalarına sadece 5 dakika söz hakkı verilerek kabul edildi. Sendikalar yeni kanunu, başlığımın ismini veren ‘mesleksizleştirme kanunu’ olarak tanımladı.
Kanun Teklifinin geri çekilmesi, ben gibi gelecekte öğretmen olmak isteyen kişiler için çok kritik. Bilmeyenler için Öğretmen Meslek Kanunu (ÖMK), öğretmenlerin atanma, görevde ilerleme ve cezalandırma gibi durumlarını kontrol eden kanun.
Bu kanunun en dikkat çekici tarafı ise, yeni atanacak öğretmenlerin eğitim fakülteleri yerine (veya ek olarak) Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kurulan, Milli Eğitim Akademilerinde eğitim görmesi zorunluluğu. Milli Eğitim Akademilerinin işleyişleriyse biraz ‘farklı’. Öğretmen olmak isteyen kişiler, ilk olarak KPSS puanlarına göre sıralanacak. Sonrasında, o yılın atama sayısı kadar öğretmen, Milli Eğitim Akademisi’ne girmeye hak kazanacak. KPSS’yi kazanan ‘öğretmen adayları’, 4 dönem (yaklaşık 2 yıl) sürecek olan bir hazırlık eğitiminden geçecekler. Akademide eğitim gören, ‘öğretmen adaylarının’ maaşları, asgari ücretin altına denk geliyor. Bu da demek oluyor ki, bundan sonra yeni öğretmenlerin hepsi, en az 2 yıl asgari ücretin altında geçinecek.
2 yıllık sürecek ‘öğretmen adaylığı’ bittiğinde, başarılı bulunurlarsa; öğretmen olmaya hak kazanacaklar. Eğer öğretmenler başarısız sayılırsa, geri hizmetlerde görev alacaklar. Bu ‘geri hizmetler’ kısmının, neyi kapsadığı henüz bilinmiyor. Akademice veya akademideki bir komisyonca başarısız sayılan öğretmenlerin, temizlik görevlisi olacaklarını yorumlayan insanlar bulunuyor. Bence, bu durum böyle değil ancak söylemler bu yönde. Gelecek yeni açıklamalar, bizleri aydınlatacaktır.
Öğretmenlerin başarılarını denetleyecek ekibe alınacak kişilerin, hangi yönetmeliklere göre seçilecekleri de bilinmiyor. Milli Eğitim Bakanlığı tarafınca seçilecek kişilerin kim oldukları, daha önceden yaptıkları meslekler, son derse girdikleri tarih, gelir durumları gibi özelliklerde; eğitim sendikaları ve halk tarafından sorulan sorular.
Akademidekilerin, öğretmen olacaklarını pek sanmıyorum. Kanun teklifinin, öğretmenler tarafından hazırlandığı ise bir muamma. Yani bilinmiyor. Eğitim sendikaları, teklif hazırlanırken fikirlerinin sorulmadığını dile getirdi. Sendikaların yaptığı bu açıklamalar “Acaba sendikasız öğretmenler mi bu kanunu hazırladı?” sorusunu akıllara getirdi. Bu sorularaysa, henüz bir cevap bulunamadı.
Kanunun, TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’ndan geçmesi için yapılan, iki gün süren yaklaşık 20 saatlik görüşmelerde, sendikalara sadece 5 dakika süre verildi. Sendikalar, öğretmenlerin fikirlerinin alınmadığı için bu kanun teklifinin geri çekilmesi gerektiğini söylüyor.
Devlet okullarına öğretmen olmayı zorlaştıran bu sistem, özel okullar için bir fırsat kapısı. Öğretmenleri, meslek standartlarına uygun çalıştırmamak için kırk takla atan, öğretmenlere meslek dışı görevler yükleyen, okulların asıl amacını eğitimden paraya çeviren, öğrencileri ve velileri müşteri, kendisi gibi olmayanı düşman, öğretmenlere sendikal haklarını vermekten aciz ticarethanelerin, atanamayan ve akademiye göre başarısız sayılan öğretmenleri sömüreceği acı bir gerçek.
Günümüzde de olduğu gibi, birçok öğretmen özel okullarda çalışmak zorunda bırakılacak. Bunun nedenini hiç anlayamıyorum. Özel okullar, devlet için tamamen zarar. Öğretmen açığını kapatmaları sebebiyle bütçeye biraz destek sağlamaları dışında bir avantajları yok. Eğitim kalitesi düşüyor, eğitimde fırsat eşitliği kayboluyor, nitelikli veya nitelikli olma potansiyeli olan öğretmenler köreltiliyor. Sırf ailesi zengin olan öğrenciler istemedikleri okullarda kapasitesinin üzerinde eğitim görürken, emekçi çocuklarının, hatta emekçi çocukların,kapasitelerinin farkına varılmadığı için potansiyel başarıları engelleniyor. Özel okulların, tamamen kapatılması gerektiğini düşünen birisiyim. Hal böyle olunca, şu soruyla sıkça karşılaşıyorum “Eğitime katkı sağlamak isteyen şahıslar, ne yapacak?” cevabı basit. Milli Eğitim Bakanlığı’na veya devlet okullarına bağışta bulunabilirler ya da devlet okullarında okuyacak bütçesi veya imkânı olmayan öğrencileri, ücretsiz şekilde okutan kurumlara maddi bağışta bulunabilir yahut bu kurumlarda gönüllü olarak çalışabilirler.
Yeni kanun teklifinde dikkatimi çeken bir şey daha var, öğretmenlerin ‘başöğretmen’ olması kolaylaştırılmış gibi duruyor. Bu ülkenin hâlihazırdaki mavi gözlü, sarı saçlı başöğretmeni yeterli değil mi? Bence, bu ülkeye 1 başöğretmen yeterli.
Yetkililerin, başöğretmen arayışını anlayamıyorum. Sendikacılar ve öğretmenler, bu arayışı “Atatürk ilke ve devrimlerinden uzaklaştırma, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün başöğretmen sıfatını güçsüzleştirme” olarak yorumluyor. Bende sendikacılara ve öğretmenlere katılıyorum.
Gündemi yakından takip edeceğimiz günler bizi bekliyor. Umarız ki, yeni Öğretmenlik Meslek Kanunu, bizleri yanıltır ve eğitimciler için güzel yenilikler getirir.