
Tekirdağ’ın İstanbul yolu üzerinde bulunan her iki mezarlığı gezdim lodosun hüküm sürdüğü bir günde. İlk önce Türk mezarlarını ziyaret ettim. Yerle bir olmuş mezarlardan, kırık dökük olanlara ve itina ile oyulmuş, işlenmiş taşları, mermerleri olan mezarlara kadar; onlarca, yüzlerce mezarın ve içinde yatanların anıları, hatıraları önünde burukluk yaşadım.
Türk Mezarlığı ottan, çalıdan arındırılmış olsa da, mezarların hatıralarını yaşatmak için bir çaba gösterilmemiş. Çok azı bakımlı ve korunaklı! Geri kalanı, büyük bir medeniyetin kalıntıları gibi; onarılmayı, anlaşılmayı bekliyor.
Bu kadar zor mu; tarihin, tarihimiz ile yüzleşmek? Atalarımıza, bu topraklarda yaşamış insanlara bir hatıra, anı; manevi bir anlayış içinde hizmet etmenin huzuru, kültürel, sosyal değeri-değerleri bir türlü anlaşılamadı.
Büyük medeniyetlerin içinden geliyor olsak bile, büyüklüğümüzü, mezarlara, antik şehirlere, atalarımızdan veya diğer büyük uygarlıklardan bize miras kalan yapılara, eserlere karşı gösteremiyoruz. Eksiğiz… Bilgimiz, görgümüz yetersiz…
Türk mezarlığının içinde ki servi ve meşe ağaçlarının büyüklüğü, yüceliği, lodostan aldıkları enerji ve aynı zamanda ara sıra serpiştiren yağmur bulutları; güne ayrı bir anlam yükledi.
Bir taraftan güneş, diğer taraftan yüksek hızda esen lodos ve ara sıra serpiştiren yağmur damlacıkları… Sanki onca mezar ve onların içinde ki küçük odacıkların sahipleri bir hoş geldin şöleni hazırlamışlar.
Baştan beri anladığım, tanıklık ettiğim bir şey; doğaya, tarihi ve manevi alanlara çıkılan her türlü yolculuk; karşılıksız kalmıyor. Yazı yaşamım içinde en büyük kazanımım budur! Olaylara, gözlemlerime ticari, siyasi bir düşünce içinde yaklaşmıyorum.
Yerel Basının görevi yaşadığı şehre, bölgeye ve bu bölgede iz bırakmış bütün uygarlıklara karşı sorumluluksa, aynı zamanda manevi bir kazanç ise; bu kazanca sahibim…
Türk Mezarlığının konumu, bulunduğu yamaç alan ve çam ağaçlarıyla küçük bir koruluğu meydana getiren bölgenin insanımıza, şehrimize katkıları tekrar tartışılmalı. Ölen insanların güçlerini kaybetmiş olmaları, yeryüzünden yeraltına geçmeleri; onlara yapacağımız yerüstü hizmetlerle oldukça saygın bir kazanım; değerli bir kültürün de başlangıcı olacaktır.
Mezar taşlarının sahiplerine ulaşmak, sahipleri kalmayan mezarları, mezarlık projesinden ortaya çıkartıp gösterişsiz bir taşla onurlandırmak, eski Türkçe veya Osmanlıca yazıları da kitaplaştırmak, brojürlerde toplamak; kent insanımızı bilgilendirmek adına acilen yapılması gerekenlerden bir tanesidir.
YAHUDİ MEZARLIĞI
——————————–
Türk Mezarlığının hemen arkasında; çalıların, otların içinde adeta kaybolmuş durumda; yok sayılan yüzlerce insanın geçmişi saklı. Hepsi, Tekirdağ doğumlu! Ve bu şehirde yaşamışlar, hayat sürmüşler. Anıları, âşık olmaları, top koşturmaları, ticaretleri; hepsi bu şehirde; yüzyıllarca devam etmiş.
Sonra! Yahudi, Rum, Ermeni Göçleri… Aynı karşılık; Balkanlardan gelen Türk göçleri… Yüz binlerce insan; yerinden, yurdundan ayrıldı.
Savaş tarihleri bile bu büyük göçlerin, yer değişimlerin karşılığını tam olarak veremez. Nedenleri, tam olarak ortaya çıkartmak için; yüce bir tarafsızlık, hakiki bir adil olma anlayışıyla yan yana gelecek değerli insanların çalışmaları ve onların ortaya çıkartacakları gerçeklerle kimse yüzleşmek istemez.
Görünen o ki; şimdi, şehrimize emanet kalmış bu mezarların sahip çıkılmadığı. Çalılara, otlara terk edilmiş mermer, taş mezarların sessiz sahiplerinin bizlere söyleyeceği, söylediklerini duymak için başka bir duyu organına; hatta organlarına ihtiyacımız var!
Duyarlılık… Kültürel miraslara, yüce bir saygı duyma alışkanlığı, kalıcılığı; kısacası istikrar yaratmak zorundayız. Türk insanı; kimliğini, yüceliğini sadece askeri güçle koruyamaz. Burada diğer güçlere de muhtaç olduğumuz ortada.
Başka dinlere, milletlere ait mezarlıklar, antik şehirler; hepsi aynı zamanda diğer uygarlıklara saygıyı bunun yanında turizmi de hareketlendireceği için; yaşadığımız yerlere de ciddi katkı ve kazançlar doğuracaktır.
Türk Mezarlığının ottan, çalıdan kurtarılması bu işin bittiğini göstermiyor. Her iki mezarlık da, ciddi bakıma muhtaç! Taşlarının, mezar yelerinin, isimsizlerin hepsine manevi, sembolik veya resmi bir kimlik vermeliyiz.
Dünyevi huzurumuz, aynı zamanda geçmiş ile uzlaşmamız, manevi, ilmi tarafımızı her daim bakımlı tutmamızla yakından alakalı olduğun düşünüyorum…