DOLAR
EURO
GRAM ALTIN
ÇEYREK A.
BITCOIN
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava
Google News

Bilim İnsanları Savaş ve Barış Konusunda Sessiz Kalmalı mı?

Yayın Tarihi: 08 Nisan 2025 | Son Güncelleme :

08 Nisan 2025 - 11:48

Bilim İnsanları Savaş ve Barış Konusunda Sessiz Kalmalı mı?

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırdığı 2022 Şubat’ından beri takip ettiğim Kyiv Post gazetesinin internet sayfasında, 5 Nisan 2025 günü yukarıdaki başlıkla bir yazı yayınlandı (*).

Yazar Charles Cockell, İskoçya, Edinburgh Üniversitesinde Astrobiyoloji profesörü.

Konuyu doğal bilimciler açısından ele almış.

Sosyal bilimciler zaten ekonomi, sosyoloji, politika gibi alanlarda çalışıyorlar.

Bazen taraflı görünseler de, onların seslerini sık sık duyuyoruz.

Oppenheimer filmini seyredenler, fizikçilerin nasıl bir ikileme düştüklerini, sonradan duydukları pişmanlıkları anımsarlar.

Prof. Cockell yazısında, bu ikilemi, saf bilimsel çalışma ile, bu çalışmanın sonunda çıkan teknolojinin kullanılması konusunu ayırarak açıklıyor.

Geçmiş/gelecek, barbarlık/medeniyet, gençlik/yetişkinlik gibi zıtlıkları temsil eden iki yüzlü Roma Tanrısı Janus’un işaret ettiği gibi, teknolojinin iyi veya kötü yönde kullanılabileceğine, bu konuda da politik sistemin etkili olduğunu anlatıyor.

Sonuçta, her türlü kişisel kaygının ötesinde bilim insanlarının adaletsizlikler ve sosyal sorunlar karşısında seslerini yükseltmeleri gerektiğini savunuyor.

Aşağıda yazıyı özetliyorum:

Ukrayna’ya yapılan saldırı, bilim insanlarının siyaset ve savaş konularında sessiz kalıp kalmaması gerektiği konusunda eski bir soruyu gündeme getirdi.

Bilim insanları arasında, elbette yeterince ünlü değilseniz veya Nobel Ödülünüz yoksa, siyasetten uzak durmanız gerektiğine dair büyük ölçüde dile getirilmeyen bir inanç vardır.

Ünlü bir bilim adamı iseniz, bir bilge havası edinebilir ve siyasi konulara bu hava ile girebilirsiniz.

Albert Einstein’ın insanlığın yeni keşfedilen nükleer yıkım güçleriyle ne yapacağına dair siyasi girişimleri, bilimsel itibarını zedelemedi; kaygısını belirtmesi ondan beklenen bir şeydi.

Ancak, burada sorun  bilimi nasıl yaptığımız ve bilim insanlarının keşiflerinin sonuçlarıyla ne ölçüde ilgilenmeleri gerektiği konusundaki bir kafa karışıklığından kaynaklanmaktadır.

Birincisi teorik ve deneysel disiplinin nesnelliğini gerektirir, ikincisi ise bir kişinin bazen insan amaçları ve bunlara ulaşmak için kullanılan araçlar hakkında daha öznel tartışmalara girmesini gerektirir.

Nesnelliği önemseyen bilim insanları, bu öznel tartışmalara bulaşmak istemez.

Fakat bu tutum çok şey kaybettirebilir..

Bilim yapmak politik tarafsızlık gerektirir

Bilimsel yöntem, bilim insanlarının evren hakkında bilgi edinme biçimlerini tanımlar.

Genel olarak, hayal gücü, zeka ve sezgilere her zaman yer olsa da, bilim insanları bir şeyin nasıl çalıştığına dair bir hipotez oluşturur ve sonra bu fikri test etmek için deneyler tasarlarlar.

Buna karşı kanıt bulurlarsa, hipotez çürütülür.

Bilimsel yöntemin ayrıntıları hakkında çok yayın vardır.

Karl Popper gibi bazı insanlar kariyerlerinin çoğunu bu konu hakkında düşünmeye adamışlardır.

Ancak karmaşık incelikler ne olursa olsun, basit bir nokta değişmezliğini korumaktadır.

İnsan ilişkileri ve siyaset, bilim insanlarının araştırmaya çalıştığı evrenin temel olgularını yapılandırmada hiçbir rol oynamaz.

Protonlar, Franz Ferdinand suikastının Birinci Dünya Savaşı’na neden olup olmadığıyla ilgilenmezler.

DNA çift sarmalı, Sırp milliyetçiliğinin nedenlerini zerre kadar umursamaz.

Bu nedenle, siyaset bilimi, doğa bilimlerini hiç bağlamaz.

Bilimsel yöntem içindeki bu politik ilgisizlik kutsaldır.

Bu ilkeye bağlı kalmazsanız, bulgularınızın bilimselliği tartışılır hale gelir.

Ancak, bilimsel yöntem, bilimin ürünlerinin kullanılışı ile kolayca karıştırılabiliyor.

Bilimin ürünlerinin kullanımı politik katılım gerektirir

Nükleer konulara geri dönelim.

Atomların parçalanabileceğine dair bilimsel anlayış, nükleer enerjinin sivil amaçlarla kullanılması veya şehirleri buharlaşmak için kullanılması gibi uygulamalara dönüşebilir.

Yeni bir bilgiye sahip olduğumuzda, bilim insanlarının bu bilgiyle ne yapacağımız hakkında kapsamlı bir tartışmaya girmeleri için her türlü neden vardır.

Çünkü yeni bilgilerle donanmış bireylerin ve devletlerin bu bilgiyi insan gelişimi yönünde mi yoksa  kötü amaçlarla mı kullanacağı belirsizdir.

Savaşlarda da kullanıldığını gördüğümüz, genetik, yapay zeka gibi teknolojiler  böyle Janus yüzlü bir karaktere sahiptirler.

Bilim insanlarının mesleki erdemlerini göstermek için siyaset ve toplumun gidişatı hakkında, örneğin Ukrayna hakkında tartışmalara katılmaktan kaçınmaları hala mantıklı mı?

Böyle düşünmelerinin bir nedeni var.

Bilimsel enstitüler belirli politik tutumlar almaya başlarsa veya güçlü politik görüşlere sahip kişiler tarafından yönetilirse, karşıt siyasi güçlerin misillemelerine maruz kalabilirler.

DNA’yı incelemek için rahat bırakılmak istiyorsanız, politikayı  hiçbir değer katmayacağı  test tüpünden uzak tutmakla kalmayıp, aynı zamanda  laboratuvara girmek için ihtiyaç duyduğunuz maaşınızdan da uzak tutmak mantıklıdır.

Bilim insanları, bilimsel ortamın ve bilimsel yöntemin kendisinin tarafsız kalması gerektiğini makul bir şekilde düşünürler.

Ancak, politikaya dahil olma konusundaki bir itiraz bilim insanlarını sessiz tuttuğunda çok şey kaybedilebilir. Bilim insanları, eleştirel düşünmek, kanıtları incelemek ve yeni fikirleri mümkün olduğunca nesnel olarak değerlendirmek üzere eğitilmiş nüfusun bir parçasıdır; işlerinin doğası onları genellikle bu konuda iyi yapar.

Onların katılımı olmadan, özellikle teknolojik öncelikler konusundaki etkili politik kararlar verilemez.

Daha da kötüsü, politikadan kopma ve bunun sonucunda  bilimi saran gizem perdesinin oluşması, bilimin dışındakilerin ona güvenmemeye başlamasına neden olabilir.

Tarihten dersler

Bilim insanlarının tüm politik katılımlardan kaçınarak kötü niyetlilerin boşluğu doldurmasına izin verdiği bir ortamdan korkunç şeyler çıkabilir.

En trajik tarihsel örneklerden biri, Trofim Lysenko’nun Sovyet genetik topluluğuna el koyması ve onu manipüle etmesiydi.

Lysenko, Mendelyen genetiği reddetme ve onu kendi sahte bilimsel ürün yetiştirme teorileriyle değiştirme kampanyası karşısında rakiplerini hapse attı (çoğu gulag’da öldü) ve susturdu.

Fikirleri devlet doktrini haline geldi ve etkisi tüm Sovyet biliminin üzerine gölge düşürdü.

İşte bilimin devlet tarafından korkunç bir maliyetle baltalanmasının büyük bir örneği.

Doğu Almanya’nın kötü şöhretli gizli servisi Stasi’nin öncüsünün 1951’de Bilimsel Araştırma Enstitüsü olarak hayata başladığını unutmayalım.

Ancak, bilim insanlarının devletten uzak durmaları gerektiği sonucunu çıkarmaktansa, ki bu onları daha sonra devletin egemenliğine karşı savunmasız hale getirir, belki de devletle ilişki kurmanın onlara tehlikeyi önleme konusunda daha büyük bir şans verebileceği sonucuna varmak daha mantıklı olacaktır.

Toplumun gidişatı konusunda bilimsel görüş korosu ne kadar canlı olursa, tek bir dengesiz sesin egemenliğini kurma  şansı o kadar az olur.

İçinde yaşadığımız toplum türü açısından, bilimin içinde bulunduğu politik ortam önemlidir.

Liberal demokratik toplumlar, her şeyi göz önünde bulundurarak, bilimi kötü amaçlara doğru çarpıtmaya genellikle totaliter devletlerden daha az eğilimlidir.

Yalnızca devletten değil, kâr amacı gütmeyen kuruluşlardan, özel sektörden maddi ve manevi destek alabilen bilimsel çalışmalar  bağımsızlıklarını  daha etkili bir şekilde koruyor gibi görünüyorlar.

Bu şekilde, Winston Churchill’in bir zamanlar otoriter rejimler için söylediği gibi  dünyayı ‘sapkın bilimin ışıklarıyla’ doldurma olasılıkları daha düşüktür.

Eğer durum buysa, bilim insanlarının bilimin kendisini koruma çıkarı nedeniyle demokratik müzakerenin temel değerlerini savunması iyi bir tercih olabilir.

Bilim insanları, makul nedenlerle, siyasi ilişkilerin karmaşık dünyasına girmekten çekinebilirler.

Ancak bilimin ahlaksız kullanımlarını ve felaketli sonların gerçekleşmesini engellemek  için tarafsızlık ideallerinden kısmen de olsa  vazgeçmeleri gerekir.

(*) https://www.kyivpost.com/post/50181

YORUM ALANI

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.