
Sabahın erken saatlerinde camdan aşağı baktığınızda, bir sokak kedisinin kaldırımda güneşlenmesine uyanmak ya da akşam yürüyüşünüzde sizi karşılayan bir köpeğin kuyruk sallaması… Şehirlerimizdeki kediler ve köpekler, betonun soğukluğunu ısıtan, şehirlerin ruhsuz havasını eğlenceli hale getiren kurtarıcılar. Onlar, yalnızca sokaklarda başıboş dolaşan canlılar değil; kentin nefes alan, hisseden ve bize yaşadığımız yerin bir ‘yuva’ olduğunu hatırlatan sessiz komşularımız.
***
Artık kentlerle birleşmiş bu muhteşem canlılar, yalnızca sokakların güzel gözükmesi için değil aynı zamanda şehrin ekosistemini korumak için de çalışıyor. Kediler, fare ve böcekleri avlayarak insan sağlığına katkıda bulunuyor ve salgın hastalık riskini büyük oranda azaltıyor. Tarih boyunca İstanbul’un kedilerinin veba gibi salgınların önlenmesine yardımcı olduğu düşünülür. Vebanın, farelerden bulaşan bir hastalık olduğunu düşünürsek; sokak hayvanlarına uzun yıllardan beri çok şey borçluyuz.
Bunun yanı sıra, bu hayvanlar toplumsal dokuyu güçlendiriyor. Kent sakinlerinin birbirleri ile olumlu iletişim kurmasını sağlıyor. Bir sokak kedisini beslemek için bir araya gelen küçük çocuklar, hasta bir sokak köpeği için para toplayan ağabeyler veya parka mama döken nineler… Sokak hayvanları, insanlar arasında unutulmaya yüz tutan dayanışma ve kardeşlik duygusunu da canlandırıyor. Bazı araştırmalar, sokak hayvanlarının mahallelerdeki güvenliği artırdığını gösteriyor. (Petsandthe City, Urban PolicyandResearch, 2017)
Aynı zamanda, bu canlılar modern kent yaşamının insanlar üzerinde oluşturduğu acımasız yalnızlığına bir panzehir sunar. Yalnız yaşayan bir emekli yahut insanlarla iletişim kurmakta zorlanan bir genç için balkona her sabah gelen bir kedinin mırıltısı, arkadaşı olmadığı için üzülen bir çocuğun elini yalayan bir köpeğin sıcaklığı… Bilimsel çalışmalar, hayvanlarla temasın stresi azalttığını da belirtiyor. Soluk bir dünyada, onlar bize renklerin hâlâ içimizde olduğunu fısıldıyor.
Kent kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır onlar. İstanbul’un köşe başlarında nöbet tutan kedileri, sadece o kentin sakinlerini değil, turistlerin de kalbini fetheder. Sosyal medyada milyonlarca insanın izlediği “Kedi Diyarı: İstanbul” belgeseli veya dünyanın dört bir yanından insanların Türkiye’deki sokak hayvanlarına duyduğu hayranlık, bu canlıların evrensel bir sevgi dili yarattığının kanıtı.
***
Bu güzelliği sürdürmek için çaba gerekir. Belediyelerin kısırlaştırma, aşılama ve beslenme noktaları gibi projeleri yaygınlaştırması, vatandaşların ise şikâyet etmek hatta vicdansızca hayvanlara zarar vermek yerine barınakları desteklemesi şart. Çocuklara, küçük yaşta sokak hayvanlarıyla empati kurmayı öğretmek, geleceğin daha merhametli toplumunu inşa etmek için bir zorunluluk.
Son olarak, kediler ve köpekler şehirlerimizin sadece ‘misafirleri’ değil, bu yerleri yaşanır kılan asıl sahiplerinden biri. Onları yok sayarak ya da zarar vererek değil, birlikte yaşama kültürünü benimseyerek daha sıcak ve insani bir kent hayatı mümkün. Bir sokak kedisinin güvenle sırtını güneşe verdiği, kent sakinlerinin kapılarının önlerine bir kap yemek bir tas su bıraktığı, bir köpeğin sevgiyle kuyruk salladığı bir şehir, tüm canlılar için umut demektir.