( İnsanın İnsana Olan Muhtaçlığı )
Belki de en kolay olunan, biraz merak ve bir ehliyet varsa herkesin minibüs şoförü olduğu bir memlekette yaşıyoruz. Şoförlerin yolcularla olan ilişkileri sıklıkla medyanın gündemine gelmekte…
Özellikle halk otobüsleri ve özel minibüs şoförlerinden kaynaklanan sorunları zaman zaman yazıyor, gündeme taşıyoruz. Herkesin birbirinden beklediği şey; biraz güler yüz… Tabiatta en bol olan zenginliklerden birisi olsa da ara ki güler yüzü, işini çok sevip, samimiyet içinde yapanlara denk gele bilseniz…
Pazar günüydü. Şehir insanlarımızın çoğunun geç kalktığı, çarşılara, meydanlara geç indiği zaman diliminde Marmarereğlisi minibüs durağı için Çiftlikönü mahallesine gittim. Uzun bekleyişin ardından minibüs göründü. İki kadın, yaşları epey ileri ve onların yaşlarında bir erkek bindikten sonra dördüncü kişi olarak ben bindim.
Minibüsün şoförü güne tersinden kalkarak mı başladı bilinmez, tam bir selamsız halde, yüzü ekşi limon satar haldeydi. Bineli bir dakika geçti geçmedi, onun yanına gelen bir başka Marmaraereğlisi minibüsü ile camdan cama konuşmaya daldılar. Sonra ne olduysa oldu; “ Yan minibüse geçeceksiniz” diyerek, cırtlak ve ahenksiz bir sesle emrivaki bir konuşma. Kadınlar yarı tebessüm yarı uyarıcı oflamalardan sonra hepimiz diğer minibüse geçtik. Anlaşılan iki minibüs şoförü arkadaş ve aynı mahalle insanlarıymış. Bizim bindiğimiz minibüs şoförü kendi aracını uygun bir yere çektikten sonra o da bindiğimiz minibüsün ön koltuğuna bir güzel kuruldu.
Araç hareket etti. Dört yolcudan üçünün ücretsiz oluşu, sadece benim ücret vermem beni düşündürdü. Kendi kendime bu minibüs böyle olursa zarar eder, düşünceleri devam ederken, minibüs sık sık durmaya, yolcu almaya başladı. Bu şekilde onlarca yolcu binip indiler. Yarım saat önceki üzülme düşüncem söndü ve yerine esnaf adına sevinç aldı.
Gelelim iki minibüs şoförüne. İki arkadaşa. Konuşmalarına bakılırsa Karadeniz insanı olabilirler. Onlar konuştukça, zihnim de onların konuşmasına kendiliğinden odaklanmış. Bir taraftan inenler, binenler ve deniz tarafındaki yazlıklara bakarken, zihnim de iki şoförün konuşmalarına iyice dalmıştı. Aracı kullanan şoförün yolcularla bağı ve inmek istedikleri yerde indirme nezaketi usta işi ve samimiydi. Birbirleriyle sohbetleri de, kimi insanı güldürecek, kimi düşündürecek bir belgesel güzelliğindeydi…
Onlar konuştukça, birbirine farklı konularda şakalar yapıp bilgiler verdikçe madalyonun diğer tarafı ortaya çıktı. Her ikisinin hem şoför, hem de insan tarafını neredeyse bir saat süren yol boyunca irdeledim. Ön yargı denen acelecilik, bilgi olmadan hemen fikir sunmanın zavallı tarafıyla epey hırpaladım kendi kendimi…
Marmaraereğlisi ziyaretim gün sonuna doğru Tekirdağ’ya dönecek bir başka minibüsü bekleme zamanım geldiğinde, iki öğrenci ve üç yetişkinin beklediği meydana gittim. Minibüs gelince en akadan bir öndeki tek kişilik koltuğa oturdum. Bu sefer şansıma dört şoför aynı araçtaydılar. Şoför ve onun yan tarafında tek kişilik ön koltukta oturan bir başka şoför, hemen motor bölümünün üzerinde ve bir geride oturan diğer şoför, inanılmaz sohbetlere şahitlik eden bir kişi olarak, suskun başlayıp suskun bitirdiğim güne bir hediye gibi yine bir saatlik bir serüvenin içine girdim.
Şoför arkadaşlar birbiri için bir aile görüntüsü samimiyeti içindeydiler. Görünen o ki, o gün seferi olmayan veya geç olan şoförler birbiriyle yolculuk yapıp, hem teknik, hem de sosyal konularda yolculara hiç aldırış etmeden, ama inen ve binenler istinasız şoför koltuğunda oturan insanın yaptı işe sımsıkı sarılmış bir halde idare ediliyor, hiçbir şey aksamıyordu.
O gün suskundum! Çünkü bir gün önce doktorlarımız o korkunç kazada,muhtemelen bir şoför hatası yüzünden ölmüşlerdi…Ne büyük kayıp… Zor yetişen artık kıt hale gelen Prof.Dr. Nilda Turgut ile Uzm.Dr.Emel Ersöz’ün erken ölümleri ve bu ölümlere bir çare bulmakta geç kalan idarecilerin gevşekliği neredeyse ruhumu,bedenimle birlikte bir köşeye sıkıştırmıştı…
Şoförlerin kendilerinden geçen konuşmalarındaki dayanışma, gülümseme ve şakalaşmaları cıvıklık yerine saygı olması, onlar hakkındaki düşüncelerimi de tekrar sorgulamama neden oldu.
Her şeyden önce o yaslı günüme, şoför sohbetleri oldukça iyi geldi. Gördüm ki insanın insana olan vazgeçilmez muhtaçlığı, uygarlıklar nereye giderse gitsin kesintisiz devam ediyor. Her şey bir yana kadar; çevremizde, hislerimizi paylaşacak bir insan yoksa sanata, felsefeye, bilime, aşka, her şeye olan bakış açımızın değeri hiçliğe, uzaydaki kara deliklere doğru kayıyor gibi…