DOLAR
EURO
GRAM ALTIN
ÇEYREK A.
BITCOIN
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava
Google News

BULMACA ÇÖZEN ADAMIN SAF HUZURU

Yayın Tarihi: 29 Ağustos 2024 | Son Güncelleme :

29 Ağustos 2024 - 16:59

BULMACA ÇÖZEN ADAMIN SAF HUZURU

Öteden beri özellikle emekli olan insanların sığındığı limanlardan birisi de bulmaca çözmektir. Bulmaca çözmenin faydaları, özellikle belli yaşa gelen insanların Alzheimer hastalığından korkma ve erken önlem alma düşünceleri de onları bulmaca kültürüne yakınlaştırır. Zararsız, faydası çok alışkanlıklardan birisi olduğu bellidir.

Eşinin tedavisi için hastaneye gelmiş olan orta yaşlarındaki adamın da bulmaca merakı olduğunu gördüm. Ahşap kamelyalardan birisine oturmuş. Bulmacalarla dolu gazeteleri de en yakın dostu gibi yanı başına ahşap masanın üzerine bırakmıştı.

Güneş gözlüğüne benzeyen yakın okuma gözlükleri ve bulmacayla olan birlikteliği tam manasıyla birbirlerine sarılmış iki dost görüntüsü içindeydi. Hani derler ya; “ Top atsanız duymaz!” öyle bir hal içinde gazete bulmaca bölümünün üzerine eğilmiş, ilk önce bildiği ve ezberlediği boşlukları dolduruyordu. Her gün aynı gazetelerin bulmacalarını çözen insanların bildikleri de aşağı yukarı hep aynı oluyor. O anlık buluşma heyecanı belki birkaç yeni sözcüğü bulup keşfetme güdüsü sayesinde birkaç saat, bir yerde değerlendiriliyor, bir yerde de öldürülüyor…

Ölmeden önce yapılacak, yapılması gereken faydalı alışkanlıklar arasında bulmacayı da dâhil etseler, iç sesiyle onaylarım. Ama bir tek şartla; farklı bulmacalar ve bizim zihin yapımızı, sözcük bilgimizi, genel kültür açlığımızı doyuracak, meraklandırıp heyecanlandıracak bulmacalar olmalı…

Haylaz olmanın birkaç faydasını say deseniz; daha küçük yaşlarda birçok merakı giderip, sonradan deneyim kazanıp tok hale gelmek düşüncesini not düşmek isterim…

Bulmaca merakım bilinenden çok daha erken tarihlerde başladı.14 yaşlarında, tam da Zagor, Kızıl Maske, Karaoğlan, Tarkan gibi kitap ve dergilere olan merakım ve ilgimle beraber. Öyle susamış öyle açıkmışım ki yaptıklarımı hayal edemezsiniz!

 

Merak edenler için birazını anlatayım! O zamanlar her yere yeten harçlıklarımızla neredeyse her Çarşamba günleri haftalık çıkan Zagor, Kızıl Maske kitaplarını eksiksiz almaya başladım. Arkası haftaya kaldığı için maceranın, o haftaları iple çekmeye başladım. Her tafta Zagor, Kızıl Maske ve Karaoğlan, Tarkan kitap ve dergileri birikmeye başladı. Koliler dolusu…

 

Bulmaca merakım da o Çarşamba günleri İpsala’ya gidişimle birlikte iyice oturdu, perçinlendi. Gazetelerin eklerindeki bulmacalara artık yetmez olmuştu. Bulmaca kitapçıkları satın almaya başladım. Neredeyse bütün harçlığım, birikimim Zagor, Kızıl Maske kitaplarıyla bulmaca kitapçıklarına gitmeye başladı. Bu kitapçıkların bizlere cazip gelen yanları ise, farklı bulmaca türlerinin yanında ödüllü bulmacaların da olmasıydı. Her ödüllü bulmacayı çözmeye, çözdüğümü postaneye gidip yatırmaya başladım.

Her hafta, neredeyse yedi gün boyunca Zagor, Kızıl Maske okurken, bir taraftan ödüllü bulmacaları çözüyor, çözüyor, bir sürü umudu haftalar, aylar geçip birbirine devrediyordum.

Zagor, Kızıl Maske kitaplarındaki konular neredeyse hep aynıydı. Sadece zaman öldürmek için… Özel bir görgü, bilgi, deneyim yerine kas gücünü, iyilik ve doğrulukla yoğurup harika bir alışkanlığa dönüştürüyordu. O zamanlar Zagor’un taş baltasını yapmak için çaba harcayıp bir türlü el marifeti olmadığı için yapamadım! Yapsaydım ne olacaktı? Güya, Zagor gibi, o kahraman gibi kötüleri cezalandırmak için kullanacaktım…

Deneyim kazandıkça, Zagor, Kızıl Maske kitapları ve ödüllü bulmacalarla yolum birkaç yıl sonra ayrılıp, edebi dünyanın eşsiz okyanuslarına girince gördüm; kötülerle, kötülükle ve can sıkısı ile baş etmenin biricik çarelerinden birisi edebiyat, felsefe, sanat dalları ve meşguliyet-üretmek…

Hastane bahçesindeki adamın huzur içinde bulmaca çözmesine imrendim. Bildik ezber sözcükleri yazsa da, bilmediklerini araştırıp artık gerekmeyen kültür hazinesine dâhil edip etmediğini bilmesem de, gazetenin bulmaca sayfasını toplarken gördüm: -Çoğu bulmaca meraklısının yaptığı gibi sadece bildiklerini yazmış ve geri soruların yarısının cevabı yoktu; bomboştu…

Ne demeli? Yaşama ait bakış açımız yaz yağmuru gibi değil, tüm mevsimlere hatta beklenmeyen fırtınalara, durgun zamanlara göre yeşerip şekillenmesi, tam da edebi, felsefi dünyaların vereceği kültür hazineleri-ödülleri değil midir?

YORUM ALANI

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.